Otobüs. Dört tekerli, uzun toplu taşıma aracı. Birine otobüs deseniz bunu anlardı büyük ihtimalle. Oysa benim aklıma çok trajik bir olay geliyor yalnızca. O gün, bir adım ötemde iki otobüsün arasında kalıp can veren annem geliyor. Birisi bana böyle bir şeyin olacağını söylese imkansız derdim. İki otobüs birbirine çarpacak da annem ölecek ha? Ama imkansız değilmiş. Her gün bu olayı tekrar tekrar yaşamanın verdiği acıyla yaşamaya çalışıyorum.
Hiçbir zaman yalan söyleyip sonsuza kadar bekleyeceğimi düşünmemiştim. Ama eve dönmüyordu annem. “Her gün eve gelebilir misin?” diye soruyordum ama cevap yoktu. Tabii nasıl cevap gelsin ki? En zoru da okulda, dışarda, evde kimseye göstermemekti ne kadar acı çektiğimi. Zayıf biri değildim, hiçbir zaman da olmayacaktım. Kimse bilmemeliydi bu yüzden. Kimsenin bana acımasını istemiyordum.
Ama hiçbir şey olmamış gibi davranmaları, onun yokluğunu takmamaları üzüyordu beni bir taraftan. Kimse onu sevmiyor muydu? Kimse benim çektiğim gibi acı çekmiyor muydu? Ama bunlar gerçekten önemli mi? Bunların bir anlamı var mı? Söylediğin son kelimeleri hatırlayan, bilen var mı? Benim acımı fark eden var mı? Bana beni sevdiğini söylemişti en son. Bu işleri daha da zorlaştırıyordu. Ama fark eden var mı?
Geç doğan, erken batan güneş. En sevdiğim sahne gibi. Sonra da el ele tutuşuyorlar ve hayat mükemmel. Aynı perdedeki film gibi. Ama sinemadan çıktığında ne film kalıyor ne sahneler. Onu gördüğüm son yer ya da onun söylediği son söz bana onun asla geri gelmeyeceğini hatırlatıyordu. Ama fark eden var mı?
Ben onlar gibi değilim ama öyleymiş gibi yapabilirim. Acı çekiyorum ama çekmiyormuş gibi yapabilirim. Kalbim kırık ama yapıştırıcım var. Güneş battı ama benim ışığım var. Gün bitti ama ben hiç eğlenmedim. Sanırım üzgünüm. Ya aptalım ya da sadece hüzünlü. Yaşamaya çalıştığım hayatta anlam bulamıyorum. Onun unutmaya çalışıyorum onun beni unuttuğun gibi. Bu sefer onun alması gereken hiçbir şey kalmadı. Bu bir veda. Peki fark eden var mı?
Yaz metrelerce uzakta gibi. Kimse bana kal demiyor. Bu değişimi düşünmeliydim. Acıyı hafifletmek için. Odadan dışarı adım atmalıyım. Vazgeçiyorum. Aşamalarda sürükleniyorum. Ona duyduğum bu özlem, çektiğim bu acı beni ruhumun içinden koparıyor. Fark eden var mı?
Kendimi iyileştireceğim. Kendimi o bataklıktan çekip çıkaracağım. Kurtaracağım kendimi, düşüncelerimi. Oysa en başından beri sorduğum soru hiç değişmiyor: “Fark eden var mı?” Asıl sormam gereken soru belki de şudur: “Fark edenlerin olup olmaması önemli mi?”