‘Bilim insanları uyarıyor!’, ‘Altıncı kitlesel yok oluş başladı!’, ‘Dünya ülkeleri için felaket senaryoları!’ gibi manşetleri artık her gün telefonda, televizyonda ya da gazetede görür olduk. Bizler gerektiği önemi ve dikkati gösteremesek de küresel ısınma bizi oldukça derinden ve kuvvetli bir şekilde sarsacak. Peki, bizler, insanlar, küresel ısınmayı zamanında durdurabilecek miyiz?
Bilim insanları, yapacakları araştırmalar için farklı senaryolar kurarlar ve bu senaryolar üzerinde varsayımlara gidilir. Küresel ısınma senaryoları ise dereceler üzerinden varsayılmıştır. +1.5, +2, +3, +4 derece gibi senaryolar bizi bu sıcaklık artışı sonucunda nelerin beklediğini gösterir. İyimser düşünmek gerekirse +1.5 derece şu an elimizdeki en iyi senaryodur. Deniz ve okyanus seviyesindeki değişime bağlı olarak 46 milyon insan etkilenecek, su seviyesi 48 santimetre artacak. Akdeniz, Okyanusya, Brezilya ve Asya’da su kıtlıkları; buğday, mısır, soya ve pirinç gibi tahıl ürünlerinde de kıtlık görülecek. En iyi senaryoda bile kaybımız çok büyük. Gelin bir de +4 derecelik senaryoyu inceleyelim. 470 ila 760 milyon insan risk altında olacak, su seviyesi neredeyse 9 metre yükselecek. Daha sık ve daha şiddetli kuraklıklar yaşanacak. Yüksek düzeyde gıda güvensizliği ve kalkınma yolunun tersine döneceği açıkça söylenebilir. Ancak en acısı ise Dünya üzerinde yaşayan canlıların yarısının tamamen yok oluşu gerçeğidir. Bu senaryolardan hangisinin yaşanacağını belirlemek tamamen bizim elimizde olan bir şeydir ancak bütün insanlar olarak hareket etmeliyiz. Bir örnek vermek gerekirse eğer biz Türkiye olarak Paris Anlaşması’nda öngördüğümüz hedeflere ulaşırsak ülke olarak görevimizi tamamlamış oluruz fakat Çin Halk Cumhuriyeti bu anlaşmayı hiç sayar ve CO2 salınımlarını arttırmaya devam ederse bizlerin yaptıkları çok da bir işe yaramaz. Tek etkileyeceği şey senaryolardaki derece farkı olur.
Ülkelerin ve vatandaşların CO2 seviyelerini ve karbon ayak izlerini azaltmak için yaptıkları ya da yapabilecekleri bazı eylemlere göz gezdirelim. Ulaşım tercihlerinde değişime gitmek; bisiklet sürmek, şahsi araç yerine toplu taşıma kullanmak, yürüyerek ulaşım sağlamak, uçak yolculuklarını azaltmak ve benzeri değişimler sizlerin CO2 emisyonunuzu azaltacaktır. Elektrikli araç kullanımı burada belirtemiyorum çünkü elektrikli araçlar için gerekli elektrik termik santrallerden elde edilmektedir. Elektrikli araçların kullanımının bizlere artı sağlayacağı durum ise bizlerin enerjiyi yenilenebilir kaynaktan üretebildiği zamana denk gelecektir. Yeme alışkanlıklarını düzenlemek ise emisyonların azalmasına yardımcı olacaktır. Örneğin; daha az et tüketmek veya her insan için uygun olan diyet menüsü kadar et tüketmek, yerli ve organik gıda tercih etmek son olarak da kesinlikle ihtiyacınız kadar tüketmek. İsraf da hem dolaylı hem de doğrudan CH4 emisyon oranını etkilemektedir. Benim gözümde en önemli olan değişim ise insanların bakış açılarında yaptığı değişikliktir. İnsanların daha sürdürülebilir bir yaşam için çabalaması, geri dönüşüme önem vermesi, topraktan aldım toprağa veriyorum mantığıyla ilerlemesi ve en mühim olanı ise insanın kendini ve çevresini bilinçlendirmesidir. Devletlere bu konuda daha da çok yük binmektedir. Vatandaşlarını bilinçlendirmek ve eğitmek ile başlayıp onları yeşile teşvik etmek de devletin görevidir. Yabancı ülkelere bakalım. Devlet insanları elektrikli araba tercih etmesi için vergide indirim yapmaktadır. Küçük bir adım da olsa vatandaşları küresel ısınmaya karşı bir eylemde bulunmaktadır. Maalesef bizim ülkemizde durumlar daha zordur. Örneğin elektrikli araba almak isteyen bir vatandaş motorlu bir taşıta ödeyeceğinden daha fazla vergi ödemektedir.
Şimdi elimizdeki bütün bilgileri harmanlayalım, düşünelim ve bir öngörüde bulunalım. Yukarıda bahsettiğimiz bütün bu değişiklikleri dünya üzerinde her insan uygulasa –her ne kadar dünya üzerindeki insanlar eşit bir şekilde yaşayamasa da herkesi bu durumda eşit kabul edelim-, devlet söz verdikleri emisyon yüzdelerine en kısa sürede örneğin 10 yıl içinde ulaşsa ve bundan sonra da böyle devam etse küresel ısınmanın ilerlemesini o ay veya o yıl için değiştirmiş olamayız ancak yıllar içinde –ki bahsedilen zaman dilimi uzunca bir zamandır yaklaşık 50-100 yıl kadar- küresel ısınmanın bir nebze önüne geçmiş oluruz. Burada önemli olan durum devletlerin ve insanların istikrarıdır. Eğer bizler ilerleyen yıllarda konfor alanımızı bozmadan yaşamaya devam etmek istiyorsak bu günlerden itibaren bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçmek durumundayız. Belki bazı insanlar için 50 yıl sonrası çok saçma bir tarih gibi de gelse yeni doğmuşlar veya doğacaklar için o tarihler çekinilmez dünya günlerinden sadece birisi olacak.
Göz önünde bulundurulması gereken bir başka husus ise şu an kaybettiğimiz türlerin ve alanların bir daha asla geri getirilemeyecek olmasıdır. Şu an kutuplar ciddi miktarlarda buzul kaybetmektedir, kutuplardaki canlılar ise hayat mücadelesi vermektedir. Eğer biz tam olarak bu dakika evrensel olarak harekete geçsek bile artık kutupların kurtulma olasılığı kalmamış olacak. Çok düşük bir ihtimal kutupların var olmasıdır ancak asla eskisi gibi büyük buzullarla kaplı ve üzerinde yaşayan binlerce tür hayvanla değil.
Küresel ısınmanın bizden aldığı birçok şeyin bizler farkına çok geç varmaktayız veyahut hala farkına varamamaktayız. Yaşayacağınız ve sizden sonraki nesillerin yaşayacağı her bir yeni gün için gelin hep birlikte bu değişime bir dur diyelim ve iklimi değil kendimizi değiştirelim.