Pelin ve kardeşi Ali çok yoksullarmış. Anne ve babaları onları bırakıp gitmiş. Pelin ve Ali bir çetenin eski püskü evinde yaşıyormuş. Bir sabah çetenin lideri Pelin’e bir görev vermiş. Görevi birisinin cüzdanını çalıp çeteye getirmekmiş. Ali de gelmek istemiş ve çete lideri de kabul etmiş. Görevi yapmayıp çeteden kaçmayı planlamışlar. Plan başarı ile sonuçlanmış. Pelin ve Ali yürüyerek bir çarşıya varmışlar. Çarşıda bir markete gitmişler. Pelin demiş ki “Keşke bizim de bol yiyeceğimiz olsa.” demiş. O sırada bir ışık belirmiş ve ışık yok olunca Ali: “Pelin, sessizce ve yavaşça yere bakar mısın? Ben mi yanlış görüyorum yoksa ayağımın dibindeki bir altın bileklik mi?” Pelin altın bilekliği takmış ve bir anda Pelin ve Ali kendilerini kocaman bir evin içinde bulmuşlar. Mutfak masasında bir sürü yiyecekler ve içecekler varmış. Salonda da bir sürü paralar ve altınlar varmış. Yatak odalarında kıyafetler varmış. Ayrıca anneleri ve babaları da evdeymiş. Sonsuza kadar evlerinde mutlu mesut yaşamışlar.