Uçak Kaçırma
24 Kasım 1971 gününün öğleden sonrası, bir iş çantası taşıyan orta yaşlı bir adam Portland Uluslararası Havalimanı’na girdi ve Seattle, Washington’a tek yönlü bir bilet satın aldı. Adam kendini Dan Cooper olarak tanımladı ve, 36 yolcu ve 6 mürettebat ile birlikte, Northwest Hava Yolları’nın Uçuş 305’ine bindi. Bindikten sonra, Cooper kabinin sağ tarafındaki son koltuk sırasının orta koltuğuna oturdu. Bir içecek istedi ve sigara içti çünkü yıl 70’lerdi. Uçuş kalkış için izin aldığında, Cooper arkasına döndü ve uçuş görevlisi Florence Schaffner’a bir zarf uzattı. Zarfın içinde, onda bomba olduğunu belirten bir el yazısı mesaj vardı. Schaffner isteksizce onun yanına oturdu ve iş çantasının içindeki sekiz çubuk dinamite göz attı.
Cooper’ın talepleri oldukça basitti. $200,000 para ve dört adet paraşüt istedi. Ayrıca Seattle’a indiklerinde bir yakıt tankının uçağın yakıtını yeniden doldurması için hazır bulunmasını da talep etti. Eğer taleplerini yerine getirmezlerse, onları “işi yapmakla” tehdit etti. Uçak havalandığı sırada Schaffner mürettebatı bilgilendirmek için kokpite gitti, onun yerine başka bir uçuş görevlisi olan Tina Mucklow, Cooper’ın yanında durdu. Mucklow kabinin arkasındaki bir telefonu kullanarak kaçırmanın geri kalanı boyunca Cooper ve diğer uçuş görevlileri arasında bir aracı olarak davrandı. Sıradaki bir buçuk saatlik zamanda, Uçuş 305 Seattle yakınlarında belirli bir rotada uçuyorken, yerel ve federal yetkililer fidye ve dört adet paraşütü temin etmek için uğraşıyorlardı.
Yerel bir bankadan 10,000 adet $20 banknot toplanırken, yakındaki bir paraşütlü atlama okulundan paraşütler tedarik edilmişti. Saat 17:45’te, belirlenmiş varış saatinden iki saatten fazla bir süre sonra, Uçuş 305 sonunda Seattle’a iniş yaptı. Bu noktada, vakit gün batımından epey sonraydı ve uçak asfaltın uzak bir kısmına getirildi. Uçuş durduğu vakit, hem fidye hem de paraşütler, içeri geri götüren Mucklow’a teslim edildi. Karşılığında Cooper iki uçuş görevlisinin ve yolcuların inmesine izin verdi. Pek çoğu uçuşun kaçırıldığından bile haberdar değildi.
Fidyenin ödemesi ve dört adet uçuş görevlisinin uçakta kalmasının üzerine, Cooper Mucklow’a, Mexico City’e gitmek istediğini ve bunu kaptana bildirmesini söyledi. Uçuş takımları açık, flapler 15 derecede ve 10,000 feet altında uçacaklardı. Kabindeki ışıklar kapalı kalacaktı, ve uçak gövdesinin bel altından açılan uç merdiveni açık kalacaktı. Cooper’ın isteklerinden iki tanesi yerine getirilemedi. İlk olarak, istediği uçuş yapılandırması Mexico City’e direkt bir uçuşu destekleyemezdi. Bu nedenle Cooper; Reno, Nevada’da anlaşmadan önce, Phoenix, Yuma veya Sacramento’da yakıt ikmali yapmayı önerdi. İkinci olarak, merdiven açıkken yola çıkmak mümkün değildi.
Uçuş 305, saat 19:36’da havaya geri döndü. Beş dakikadan az bir süre sonra, Cooper Mucklow’a kokpite gitmesini, ve bu noktadan sonra rahatsız edilmeyeceğini söyledi. Mucklow, Cooper’ı en son gördüğünde koridorun ortasında, sanki atlamaya hazırlanıyor gibi duruyordu.
Uçuş bir son bulduğunda, mürettebat dikkatlice kabinin arka kısmına gitti, ancak ne Cooper’dan, ne de bombadan bir iz yoktu. Uç merdiveni uçuş sırasında uzatılmıştı ve iniş sırasında hafif bir hasar görmüştü. Görünüşe göre, hava korsanının yokluğunun tek bir açıklaması vardı. Seattle ve Reno arasında bir notkada, Cooper bir paraşüte sarılmış, merdivenler inmiş ve gecenin karanlığına atlamıştı.
İnsan Avı
Cooper’ın uçakta olmadığı anlaşıldığı an, düzinelerce FBI ajanı, sadece hayal kırıklığı yaratan bir miktar fiziksel kanıt bulmak için uçağa yaklaştı. Bir siyah klipli kravat, sekiz adet sigara izmariti ve iki adet paraşüt, Cooper’ın bıraktığı şeylerin hepsiydi.
Açık olarak fidyeyi ve iş çantasını beraberinde götürmüştü. Kaçırma gecesi yapılan röportajlarda, Cooper mürettebat ve yolcular tarafından; beyaz tenli, kahverengi kaşlı ve koyu saçlı bir adam olarak tanımlandı. Ortalama olarak kırk yaşlarındaydı ve koyu trençkot, koyu renk bir takım elbise, beyaz bir gömlek, bir kravat ve koyu ayakkabılar giyiyordu. Uçağa bindikten biraz sonra bir güneş gözlüğü de takmıştı. Bir arama başlatmadan önce, FBI’ın, Cooper’ın ne zaman atladığını çözmesi gerekiyordu. Ne dört uçuş görevlisinden biri, ne de uçuşu eskort eden iki savaş jetinin pilotları, Cooper’ı uçaktan atlarken görmediler.
Gevşek olarak tanımlanmış arama alanı, yoğun bir ormanın oluşturduğu geniş bir dağlık vahşi alanı kaplıydı, yani tam olarak samanlıkta iğne bulmak gibiydi. Zor arazi dışında, arama düşük sıcaklıklar ve günlerce devam eden sert hava koşulları yüzünden çok daha karışıktı. En iyi emeklere rağmen, yetkililer ne Cooper’ın kendisinden, ne de birlikte götürdüğü şeylerden en ufak bir iz bulunamadı.