Bir gün, okul çıkışı arkadaşlarımla kamp yapmaya gidiyorduk. Toplamda yedi kişiydik ve hepimizi arkadaşımın annesi arabasıyla aldı. Oraya vardığımızda ilk olarak görev dağılımı yaptık; herkes farklı işler yapacaktı. Arkadaşımızın annesi bizim için tavuk, et, sosis, sucuk ve mangalda kızartmamız için marshmallow getirmişti. Gündüz olduğundan dolayı güneşin avantajını kullanmak için hızlıca işe koyulduk. En zor iş bana düşmüştü: odun toplamak. Hem en sevmediğim hem de en zor iş gibi gelmişti ama itiraz etmeden işime koyuldum.
Hava kararmaya başlamıştı ve ben çadırın yolunu kaybetmiştim. Telaştan bağırmaya başladım; her tarafta yılan, böcek ve sinekler vardı. Sakin kalmaya çalışıyordum ama çok stres olmuştum. Daha hızlı ilerlemek için koşmaya başladım ve taşa takılıp kafamı ağaca çarptım. Kalktığımda bilincim yerinde değildi. Birileri “Ali, Ali!” diye bağırıyordu ama ses veremiyordum çünkü kafam kanıyordu. Daha fazla dayanamayıp tekrar bayıldım.
Gözümü açtığımda yüzümde iki tane beyaz köpek vardı. Çok korkmuştum ama beni yalamaya başladılar. Onların dost canlısı olduğunu düşünüp rahatladım ve öyle de çıktılar. Havlamaya başladılar; sonra polis ekibi ve sağlık ekibi geldi. Hala bulanık görüyordum. Üç gün hastanede kaldıktan sonra taburcu oldum. Çok bir şeyim yokmuş; sadece travmanın etkisiyle bilincimi kaybetmişim. O günden sonra bir daha hiç kampa gitmedim.