Ben Beril AYTAÇ, Beştepe Koleji 2/A sınıfında okuyorum. Geçtiğimiz hafta sonu ailemle Eskişehir’i gezmeye gittim. Benim için farklı ve bir o kadar eğlenceli bir gezi oldu. Yeni yerleri görmek, gezmek, gezdiğim yerleri tanımaktan çok keyif aldım. Anne ve Babam da Eskişehir’ i daha önce gezmemişler. Aile olarak merak ve heyecan doluyduk. Eskişehir’ e ilk girdiğimizde Ankara kadar olmasa da çok büyük bir şehir olduğunu gördüm. Sazova Parkı’nın Eskişehir’ in en büyük parkı olduğunu öğrendim. Gerçekten çok büyük ve eğlenceli bir yermiş. Parkın girişinde çocukların eğlenmesi için düzenlenmiş özel bir eğlence alanı kurmuşlar. Palyaçolar, panayırlar ve farklı çadırlarda çocuklar için farklı etkinlikler düzenlemişlerdi.
Parkın içerisine masal kitaplarındaki gibi kocaman bir şato yapmışlar. Masallardaki her şatonun etrafında olduğu gibi içi timsahlarla dolu bir kanal vardı. Tabi benim gezdiğim şatonun etrafındaki kanallarda gerçek olmayan maket timsahlar vardı. Şato benim gittiğim gün bakımda olduğu için kapalıydı. Maalesef içini gezemedim.
Şatonun hemen yanına göle benzeyen büyük bir havuz yapmışlardı. Havuzun bir yanında ise eski bir korsan gemisi vardı. Çocuklar aileleriyle korsan gemisini geziyorlardı. Anne ve babamla ben de korsan gemisini gezdim. daha önce hiç korsan gemisine binmemiştim.
Korsan gemisinin alt katında tavana iple salıncak gibi asılmış hamaklar vardı. Eskiden gemiciler uyumak için bu hamaklara yatıyorlarmış. Bana çok eğlenceli geldi. Gemi fırtınada bir sağa bir sola sallandığında gemiciler yataklarından düşmesin diye böyle hamaklar yapmışlar.
Geminin alt katında geminin taşıdığı yükler dalgalardan dolayı sağa sola savrulmasın diye yükleri ağlarla sıkı sıkı bağlıyorlarmış.
Yine geminin alt katında gemi çalışanları yani tayfalar ve miçoların yemeklerini yedikleri masalar ve bir de mutfak vardı. Geminin kaptanı için geminin alt katında özel bir oda bulunuyordu. Kaptanın odası çok güzeldi. Benim de kaptan olasım geldi.
Eskişehir Sazova Parkında şato, büyük havuz ve korsan gemisi yanısıra çocuklar için oyun alanları ve büyük bir gezin ve piknik alanları da vardı. Çocuk oyun alanında büyük bir fil yapmışlar filin üstüne çocuklar merdivenle tırmanıyor sonrada kaydıraktan kayıyorlardı.
Parkta dev bir timsah şeklinde yapılmış büyük bir kaydırak vardı. Ben de hem fil şeklinde olan hem de timsah şeklinde olan kaydıraklardan kaydım. Bu kaydıraklar aslında diğer kaydıraklardan çok farklı değildi ama yine de çok zevkliydi.
Sazova parkından sonra şehrin içerisine gittik. Şehrin ortasından upuzun bir dere geçiyordu. Bu derenin ismine Porsuk Çayı deniliyormuş. Porsuk çayının her iki tarafında bir çok dükkan ve kafeterya vardı. Üniversite öğrencileri ve birçok insan gezip dinlenmek için Porsuk çayının kenarında ya kafeteryalarda oturuyor ya da çayın kenarında dinleniyorlardı.
Porsuk çayının içersinde bir de tekne gezintisi yapılıyormuş. Ben de ailemle birlikte tekne gezisine katıldık. Hem Eskişehir’ de yaşayanlar hemde şehir dışından gelenler sık sık tekne gezintisine katılırlarmış. Bizim gittiğimiz gün tekne gezintisi yapmak isteyen o kadar çok insan vardı ki uzunca bir süre kuyrukta bize sıra gelmesini bekledik.
Porsuk Çayında tekne gezintisine şehir dışından gelen bir grup da bizimle beraber tekneye bindiler. Gruptaki insanlar o kadar mutluydular ki tekne gezisi bitene kadar oynayıp eğlendiler.
Tekne gezimiz bittikten sonra acıkmıştık. Papağan isminde bir lokantaya gittik. Burası şehrin en meşhur çiğ börek yapan yeriymiş. Orada da uzunca bir süre kuyrukta sıramızı bekledikten sonra yemeklerimizi yiyebildik. Ama ben çiğ böreği çok sevdim. Çok lezzetliydi.
Karnımızı doyurduktan sonra Porsuk çayı kenarında uzun bir yürüyüş yaptık. Haller ismini verdikleri büyük bir binaya girdik. İçinde kafeterylar ve mağazalar vardı. Lületaşından yapılmış çok güzel heykelcikler gördüm. Yumuşak ve beyaz bir taş olan lüle taşı farklı heykelcikler, tesbihler, kolyeler, küpeler ve pipolar yapıldığını gördüm. Anneannem de bana lüle taşından ateşböceği şeklinde bir kolye aldı.
Haller de cam çubukları ateşte eriterek farklı hayvan şekilleri, kolyeler, küpeler ve heykelcikler yapan bir dükkana girdik. Dükkan sahibi kendi yaptığı cam eşyaları aynı zamanda satıyordu. Bize camdan bir kelebek yaptı. Yaklaşık yarım saat süren bu işin göründüğü kadar kolay olmadığını ve çok zor olduğunu gördüm. Bu iş zor olduğu kadar da zevkli iş ama bunun için bu iş bilen birisinin yanında uzun süre çalıştıktan sonra öğrenilebilinen bir işmiş.
Eskişehir “cam müzesi”,” balmumu müzesi”, lüle taşı iş hanı, dalgalandırılmış su havuzu ve kumsalı olan kentpark gibi gidilecek daha birçok yer varmış ama biz bir günlüğüne gittiğimiz için diğer gezilecek yerleri daha sonraki bir tarihe bıraktık. Eskişehir Ankara’dan sadece arabayla değil hızlı trenle de gidip gelinebilecek güzel bir şehir. Biz de bir daha ki sefere Ankara’ dan Eskişehir’e hızlı trenle gidip gelmeye karar verdik. Çünkü şehir içerisinde hemen her yere ulaşımı sağlayan tren gibi raylar üstünde giden tramvayla da kolayca ulaşım sağlanabiliniyormuş. Eskişehir’ i gezmelerini herkese tavsiye ederim. Size bu gezide çektiğimiz aşağıdaki resimleri bakmanızı da tavsiye ederim. İyi gezmeler..