Uzun bir aradan sonra doğup büyüdüğüm, her köşesinde çocukluğum ve kendimden parçalar bulduğum mahalleye girince eve döndüğümü hissettim. Üzerinden çok uzun zaman geçmesine ve çoğu şeyin değişmesine rağmen her şey benim gözümde çocukluğum gibiydi. Sıfırdan kurulan dostluklar, hayal gücünün sınırsızlığıyla kurulmuş oyunlar, parklarda edilen sohbetler ve daha nicesi aynı kare altında toplanmıştı.
Bizim oturduğumuz apartmanın girişine baktığınızda dik bir yokuş görürsünüz. Bu yokuştan kışın kar yağdığında, kızaklarımızı alıp ayaklarımız kaya kaya yokuşu tırmandıktan sonra kızaklarımıza sımsıkı tutunduğumuzu hatırlarım. O küçücük yokuşu çıkmak bize çok zor gelirdi küçükken. Bisikletlerimizi ittirirken adeta canımız çıkardı. Yokuştan inince apartman kapısının yanında kalan o küçücük siyah merdivenden ufak arka bahçemize çıkıyoruz. Bu arka bahçe, başka bir sitenin arka bahçesinden tellerle ayrılırdı. Biz arkadaşlarımızla minnacık ellerimizi o tellerin arasından sokup erik toplardık ağaçlardan. O ağaçlardaki eriklerin benzerini bulamazdınız. Arka bahçe dediğime bakmayın, aslında sarı sarı küçük otlar vardı çimlerin yerine. Ama o çimler her daim bizim yaptığımız su savaşlarıyla sulanırdı.
Arka bahçemizde de bir merdiven var. Bu merdiven sizi bizim parkımıza götürüyor. Öbür küçük olanın aksine bu kocaman ve upuzun. Aşağı indikten sonra park orada bizi sallanmamız, kaydıraktan kaymamız, tahterevalliye binmemiz ve türlü türlü oyunlar oynamamız için bekliyor. Arkadaşlarımızla toplaşıp en keyifli sohbetleri ettiğimiz o bankları görünce gözlerim doluyor ama beraber bahçede bulduklarımızla yemek yaptığımız oyunlar aklıma geldikçe gülmeye başlıyorum.
Parktan ve apartmandan çıktıktan sonra yukarı doğru yürüyorum biraz. İşte orada bizim bakkalımız. Annemin ekmek almaya yolladığı, arkadaşlarımla yazın dondurma almaya gittiğimiz, bakkal amcayla türlü türlü sohbetler ettiğimiz o bakkalın rafları artık tozlanmış ve kepenkleri inmiş. Bakkalın biraz ötesinde bir park daha var ama bu park bizim küçük parkımızın yanında adeta bir cennet. Bu park her zaman daha kalabalık olurdu. Kalabalık nedeniyle oyuncaklarda oluşan sıraları beklememek için çok gelmezdik buraya. O zaman yepyeni, gıcır gıcır olan oyuncaklar şimdi paslanmış, eskimiş ve bu mahallenin anılarıyla dolmuş.
Yokuştan aşağıya indiğimizde bizim apartmandan olmayan arkadaşlarımızın evleri bana bakıyor. Cama seslenip arkadaşlarımızı aşağıya çağırdığımız, eve çıkmadan son sohbetleri ettiğimiz kaldırımlar artık bomboş.
Mahalleye döndüğümde çok özlem duydum eski günlere. Aklıma anılar geldikçe yüzümde bir tebessüm, gözümde bir damla yaşla oturdum öylece. Bu mahalle, bu yerler burada başlayan dostluklar hepsi eve geri döndüğümü sonuna kadar hissettirdi. Telefonumu açtım ve dört yaşındayken bu yollarda edindiğim en yakın arkadaşımı aradım. Koca mazi bir de onunla gözümüzde canlandı…