Eski Bir Günlük

11 Mart 1998

          Kötü bir sabah. Esaretimin 3. günü. Düşüncelerimle baş başa, sadece bekliyorum. Bitmesini bekliyorum. Bilsem de hiçbir zaman bitmeyeceğini, o insana özgü nefes aldığın sürece peşini bırakmayan umutla bekliyorum. Çünkü biliyorum. Tamam, her şey bitti, bu benim sonum, bir daha asla eskisi gibi olmayacak dediğiniz an; aslında haklısınız. Bir daha eskisi gibi olmayacak. Orası kesin. Ama daha iyi olacak belki. Belki de daha kötü. Haklı olmadığınız nokta da şu ki her şey bitmedi. O kadar kolay sıyrılamazsınız çünkü. Bu bir ödül olurdu, bir cezadansa. Olayın sonunuz değil de başlangıcınız olduğunu bilmek belki de her şeyi kolaylaştıracak. Ya da tam tersi: Cehennemden beter olacak. Bütün soğukkanlılığımla, bekliyorum. Asla geçmeyen dakikalarla, bekliyorum.

          Tüm samimiyetimle söylüyorum ki korkuyla beklemek onu yaşamaktan daha kötü. Çok daha kötü.

 

12 Mart 1998

         Bir çıkmaza girdim.  Sanki asla kurtulamadığım lanet bir döngüdeyim, sadece annenin çözebildiği o kördüğümüm. Hem gerçek, hem de mecaz anlamda.

          Duygularım düşüncelere, düşüncelerim davranışlara, davranışlarım ise kimliğime dönüşüyor. Beni ben yapan şey ise, teknik olarak, davranışlarım. Duygularım değil, çünkü onlar çok değişken; düşüncelerim değil, çünkü düşüncelerimi de davranışlarımla aktarmak zorundayım. Geriye kalan tek elde tutulabilen şey ise davranışlarım. Çevrem beni onlarla tanıyor, düşüncelerimi ve duygularımı davranışlarımdan yola çıkarak öğreniyor. Bazen ise bu davranışlar hoşlarına gitmiyor, çünkü yüzeysel bakıyorlar, duygu ve düşüncelerimi anlamaya tenezzül bile etmeden sadece davranışlarıma bakıyorlar. Ve evet, değişmem bekleniyor.  Çünkü eğer değişmezsem dışlanacağım, kabul edilmeyeceğim, soyutlanacağım. Eğer soyutlanırsam, kısıtlanacağım. Tutsak. Davranışlarımı değiştirmem, kendimi değiştirmem demek. Ya da kendimi bastırmam… Ki bu seçenek çok daha korkutucu, inanın.

          Değişirsem kendimden uzaklaşacağım, değişmezsem kendim olamayacağım. Gerçi ben artık bilmiyorum. Ne istiyorum bilmiyorum. Özgürlük istiyorum. Başta dediğim gibi: Sadece annemin çözebileceği sımsıkı bir düğümüm. Ya da belki bir karadelik.

          Sadece kendim olmak istiyorum. Değişmem gerekmeden kabul edilmek, sevilmek istiyorum. Değişmem gerekmeden özgür olmak.

 

13 Mart 1998

          Eğer dışarıda olsaydım çok güzel bir akşam olabilirdi. Pencereden odama esen rüzgar… Dışarıdan gelen kahkahalar… Kahkahalar bittiğinde o hüküm süren tatlı sessizlik… Kafamı dinlemek için güzel bir akşam: Oturup gökyüzüne bakmalık… Arkadaşlarla oturmak için de güzel bir akşam: Bisikletle şehre gidip bir dondurma alır, oturur saatlerce dedikodu yapar, sonra herkes sızmaya başladığında evlere dağılırız. Müzik dinlemek için de harika bir akşam: kulaklıklarımı takıp müziğin sesini sonuna kadar açar, markete gider bir kola alırım. Yaz akşamlarının vazgeçilmezi olan o kola- Coca Cola işte umarım telif yemem- kadar iyi hissettiremezdi beni hiçbir şey. Başka bir sürü şey için de harika bir akşamdı, inanın.

          Olmadı ama. Çok güzel bir akşam olmadı. Sebebi de bendim, özgürlüğümü elimden alan aslında bendim. Yani, sanırım. Ben miydim?

 

14 Mart 1998

          Ne çok saçmalamışım iki gündür. Bunun bana iyi gelmediği kesin.

          Esaretimin 6. günü. Evet, sanırım gerçekten buraya kadarmış. Ne o düğüm çözülecek ne de bu korkunç döngüden sıyrılabileceğim. Bitti işte. Başında neyin iyimserliğini yaptıysam, anlamadım.  Karşı koyabilecek yüzüm de, gücüm de kalmadı artık. Yoruldum.  Bunaldım. Daraldım. Hiç kimseden hiçbir şey istemiyorum artık. Tek istediğim şey bitmesi. Bitsin artık. Öyle ya da böyle, bir türlü bitsin de, kurtulayım.

 

15 Mart 1998

7. gün. Bazen bir şeyler tıkırında gidiyor sanarsınız ya, işte öyle bir gün. İnanıyorum galiba düzelebileceğine.

 

16 Mart 1998

Esaretimin 8. günü. Düzelmeyecek. Yapabileceğime, inandırabileceğime, güven verebileceğime, düzeltebileceğime inanmak için ne aptalım. Özgür olabileceğimi düşünmek için ne aptalım.

 

21 Mart 1998

Gidiyorum.

Birkaç gündür tek yaptığım uyumaktı. Hayal kurmayı bırakmıştım. Düşünmeyi bırakmıştım. Hiçbir şey beklemiyordum. Ne yemek yedim, ne kitap okudum, ne de yazdım. Ölmemek için su içtiğimi ve ekmek yediğimi hatırlıyorum. Yemekleri görünce çıkarasım geliyordu. Neredeyse yataktan kalkmamıştım. Çünkü her şey bitmişti. Bu bir son değildi aslında, daha beteri, sonun başlangıcıydı. Ama son dediğim şey o kadar da kötü değilmiş. Özgürlüğüme gidiyorum, hem de tam şu a

Her şey çok hızlı gelişmişti, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Yetersiz beslenme. Bayılmışım.

Vedalardan hiç haz etmemişimdir. Özellikle ani ve beklenmedik olanlardan. Esaretim bitmişti, evet. Ama ben onlara alışmıştım. Çok alışmıştım.

(Visited 16 times, 1 visits today)