Irkçılık günümüzde çokça karşılaştığımız bir toplumsal problem. Çok eskilere dayanan bir problem olmasına rağmen hala çözülememiş olması gerçekten çok şaşırtıcı. Bunun kime sorsanız öyle der, tabii ırkçı biri değilse.
Bu problem için türlü şeyler yapılmıyor da değil tabii ki. Türlü protestolar ister sokaklara dökülerek ister de sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapılarak meydana geliyor ama yeterli olmuyor görünüşe bakılırsa. Bunun çözülebilmesi için daha farklı farlı aktiviteler yapılabilir tabii ama gerçekleşebilmesi için önemli belirli şeyler var.
Sokakta yürürken karşınıza çıkanlara ülkelerini sevip sevmediklerini sorsanız çoğunluğu pozitif yönde bir cevap verir diye tahmin ediyorum. Ancak sıkıntı ülkelerini sadece sevmeleri ve sevmek dışında ülkelerine katkı sağlayacak hiçbir şey yapmamalarında başlıyor. Ülkelerine katkıda bulunacak herhangi bir şey yapmalarını geçelim, bir de üstüne diğer ülkeleri daha alçak, hor görenler var (ya da farklı ırkları). Bu kafalarında yarattıkları fikir genellikle ten renklerinden yola çıkarak oluşuyor ki bu çok daha üzücü ve utanç verici hale getiriyor durumu. Zaten ırkçılığın ve insanlar arasında ayrımcılığın hiçbir türünün iyi olan bir yönü yok, olamaz da. Fakat benim demek istediğim, milyonlarca kişilere yapılan bu ayrımcılık bari müzikte, tiyatroda, heykelcilikte, yazarlıkta ve bunun gibi daha birçok sanat dalında ileride olup ona göre kendilerini ileri görmeleri ya da başkalarını aşağı seviyede görmeleri çok daha mantıklı olurdu. Belki bu şekilde aralarında bir rekabet de olurdu. Dediklerim umarım yanlış anlaşılmaz, ben kimsenin bir diğerine göre farklı haklar elde ettiğini düşünmüyorum. Sadece eğer bir kapışma içinde olunursa bu durum insanların sanata doğru daha fazla yönelmesini ve o türde olaylara dikkatlerini vermelerini sağlayabilir. Fakat her şekilde ırkçılık ve ayrımcılık olmamalı ve engellenmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Bence en etkili çözüm cahilleri eğitmekle başlıyor.
Şimdi Pablo Casals’ın “Bir insanın ülkesini sevmesi takdir edilecek bir şey. Ama sevgi neden sınırda bitmek zorunda?” diyerek belirttiği görüşü bence çok haklı ve ben ona tamamıyla katılıyorum. İlk olarak düşündüklerini çok güzel bir dille dışa vurmuş bence. Sevgi neden sınırda bitmek zorunda? Bitmek zorunda değil. Bitmemeli de. Sevi üzerine kurulmuş bir dünyada yaşıyoruz. Hayatımızda olup biten her şeyin sebebi ya sevme ya sevmemek ya da sevememekten ibaret. Sevgi olmazsa, duygularımız olmazsa ne boş bir hayat yaşarız düşünsenize. Bu yüzden birbirimize karşı ne olursa olsun, farklı olsak da sevgiyle yaklaşmamız gerek. Yaşamımızda sevmeyi seçebilecekken neden nefret etmeyi seçelim?
Haksızlıklara uğrayanlar ve öncelikli konumda olanlar, bu iki türde insana da çok üzülüyorum. Çünkü birisi asla ulaşamayacağı bir şeyi, üstünlüğü isteyerek yaşamak zorunda olacak ve hayatını asla ana bakarak yaşayamayacak. Diğeri ise kibirle dolup taşan bir hayat yaşayacak. Eşitlik olsa bunların hiçbirinin olmasına gerek kalmaz.