Eş Zamanlılık

Kasım aynın ortasında olmamıza rağmen hala kaloriferleri yakmayan kiracım yüzünden tam anlamıyla donmuş bir halde bilgisayarımda açık olan boş Word ekranıyla bakışıyordum. Geçen ay profesörümün verdiği araştırma ödevi yüzünden iki haftadır gözüme bir damla uyku bile girmemişti. Bu dönemin ilk ödevi olmasına rağmen profesör bize hiç acımamış ve adeta sonucu 2023 Nobel ödülüne varan bir ödev atamıştı. Bu araştırma ödevinin aslı zorlayıcı kısmı neyi araştıracağımızı bilmiyor oluşumuzdu. Konu belliydi tabii ama konuyu arşivde araştırınca hiçbir sonuç çıkmıyordu veya konu içerisindeki sözcüklerden birkaçını içeren makaleler çıkıyordu. Bizim görevimiz konuyu tanımlayan bir anahtar sözcük bulup onun üzerine yazılmış olan makaleleri okumak ve onları özetleyen bir yazı yazmaktı. Ödevi ilk duyduğumda beni bu kadar uğraştıracağını düşünemeyip teslim tarihinden iki hafta önce başlamıştım. Zamanımı olabildiğince iyi değerlendirmiş fakat hiçbir sonuç elde edememiştim.

Elimde kalan son şansla internetin karanlık kısımlarına başvurmayı düşündüm. Umutsuz bir şekilde geziniyordum ki konumla ilgili bir bağlantıyla karşılaştım. Bağlantıya erişebilmem için e-postam gerekiyordu ve böyle şeyler için açtığım hesabımı tereddütle bağlantıya girdim. Girer girmez o hesaba bir e-posta düştü. Postada sadece bir adres ve ertesi günün tarihi yazıyordu. Önce anlam veremedim fakat biraz düşündükten sonra o adrese gitmeye karar verdim. Bu çok tehlikeli bir karardı biliyorum ama bu dersi yıl sonu ortalamam için geçmem gerekiyordu ve şansıma bu ödevin not ortalamasındaki katma değeri çok yüksekti. Ertesi sabah heyecanla karışık korkuyla erkenden kalktım. Hazırlandım ve ne olur ne olmaz yanıma babamın bana verdiği biber gazını aldım. E-postada yazan adrese doğru yola çıktım. Yürürken ellerimin titrediğini fark ettim fakat geri dönmek için çok geçti çünkü adresin gösterdiği metro istasyonuna varmıştım bile. Merdivenlerden aşağı inerken sanki suçlu arayan bir polismiş gibi orda ki insanları teker teker inceledim. Adresi gönderen birine benzeyebilecek tek bir insan vardı ve karşımdaki banklardan birinde oturuyordu. Bankta oturan adam bir suçlunun giyeceği tarzdan kıyafetler giymiyordu, aksine neon turuncu plastik botları ve altınla gümüşten daha uyumsuz mavili siyahlı tartan pantolonuyla adeta ben buradayım diye bağırıyordu. Daha fazla sorgulamadan usulca yanına oturdum. Bir anda bana “Bazen aradığın şey gözünün önündedir fakat onu çok uzaklarda aradığın için göremezsin.” gibi bir şey dediğini duydum ve ona doğru dönecektim ki adam yok olmuştu. Oturduğu yerde bir kitap vardı. Kitabın onun olduğunu düşünerek kitabı geri vermek amacıyla etrafa bakınsam da adamı hiçbir yerde göremedim. Artık ödevi yetiştiremeyeceğim çok açık ve netti. Eve dönerken ödev üzerinde daha fazla uğraşmama kararı aldım.

Eve geldiğimde iki haftadır alamadığım duşu neşeyle almaya koyuldum. Duşumu aldıktan sonra keyfim yerine gelmişti ve gözüm adamın arkasında bıraktığı kitaba takıldı. Yapacak daha iyi bir şeyim olmadığından kitabı okumaya başladım. Kafamı kaldırıp saate bakınca tam üç saatin geçmiş olduğunu fark ettim. Konusu o kadar ilginçti ki bir sayfa daha okumamdan bir zarar gelmeyeceğini düşünüp sayfayı çevirdim. Kitabın 120. Sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Hemen telefonu elime aldım ve numarayı çevirdim. Biraz bekledikten sonra biri açtı ve ben daha bir şey diyemeden “A B C” deyip telefonu kapattı. Ne olduğuna anlam veremedim ve numarayı bir daha çevirmeye çalıştım fakat nafile, bu sefer telefonu kimse açmadı. Numarayı doğru yazıp yazmadığımı defalarca kontrol ettim ama yine de kimse açmıyordu. Telefondaki adamın dediğini düşünmeye başladım. “Hm… Abc… Ne olabilir ki… Alfabe!” Hemen internetten bir alfabe görseli açtım ve yazan numarayla karşılaştırdım. Harflerin sırasıyla numaralar eşleşiyor ve ortaya gittikçe anlamlı bir kelime çıkıyordu. Numarada yazan kelime iki haftadır aradığım anahtar kelimeydi. Sonunda ödevi yapabilecektim. Buna şans demek insafsızca geldi, işte benim de soru sormaya başladığım an hiç bilmediğim bir kitabın 120. Sayfasında karşıma çıkan ve tesadüf denilemeyecek kadar ilahi bu eş zamanlılıkla başladı.

(Visited 27 times, 1 visits today)