Erken Sessizlik 2

Kahvaltı vakti yaklaştıkça hasta ciğerlerimin sıkıştığını, nefes alışımın zorlaştığını hissediyordum. En son bu durumu yaşadığımda 4. kişinin ziyaretlerinden biriydi. Yanında adını tam olarak hatırlayamadığım bir cisim getirip kimi gardiyanlar ile bu şeyi dikdörtgen demirlerin içine sokmaya çalışmışlardı. Belki de şehrin ıssız sokaklarında bu değişik oyunun ne olduğunu öğrenmiştim, bundan emin olmak benim gibi hafızası boşalmış olan bir adam için çok güçtü. Sırada bekleyen onlarca insanın hepsi metal sesleri arasında ip gibi dizildiler. En önlerinde yaşça genç olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk duruyordu. Kepçeyi zeytinlerin arasında gezdirirken kulağına yavaşça eğilip:

-Dostum daha önce duvarlara bir şeyler yapmış mıydın?

-Sen kafayı sıyırmışsın, daha güneş bile doğmadan bu aptalca şey aklına nereden geldi.

Sıradaki diye yavaşça seslendin. Sırada yan hücrede yatan pis adam vardı:

-Senin ellerin duvarla bir şey yaparken kirlendi mi?

-Bir zeytin daha alabilir miyim?

 

Tahmin etmeliydim, bu pis yaratık neyi bildiğini bile anlayamayan biriydi. Umudumun kırıldığını hissediyordum, bu havasız yerde insanlar unutamayacakları şeyleri bile unutmuştu. Vazgeçtiğimi kendime yedirememiştim, yavaşça son kalan tabildotu alıp gözü hala sargıda olan bir adamın yanına oturdum. Asla konuşmak istemiyordum, buradaki tüm insanlara nefretimi kusarcasına etrafıma bakındım.

 

 

 

Kahvaltıdan sonra yavaşça yatağıma uzanıp sayım yapmakta olan Samuene bugün hasta hissettiğimi, karşılamaya gelmeyeceğimi söyledim. Samuen bunun gerçek olup olmadığını anlamak için bir süre parmaklıkların önünde bekledi ve sessizce:

-Dostum senin yerinde olsam bu etkinliği kaçırmazdım.

-Et yemek umurumda değil Samuen, biran önce bu küçük yerde ölmek istiyorum.

-Böyle düşünmeyi bırakmalısın dostum, sağlığın iyi değil.

-Beni düşündüğün için teşekkür ediyorum ama gerçekten ihtiyacım yok.

 

Bunu dedikten sonra art arda kuru öksürükleri sıraladım. Samuen bu tepkiden sonra peşimi bırakmaya karar vermiş olacak ki ilerleyişine devam etti.

 

Öğle yemeği yaklaştığında gardiyanlardan biri beni kolumdan tutup meraklı bakışlar arasında mutfağa doğru sürükledi. Orada Samuen’in bir masada başka bir gardiyanla konuştuğunu gördüm. Yanındaki sandalyeyi bana doğru gösterip oturmamı işaret etti. Benim için gelenler ile konuşacağını ve hasta olduğumu söyleyip mutfağa bir tabak yemek çıkaracağını söyledi. Benim cevabımı beklemeden bunu senin için yapmıyorum, ciğerlerini korumak için yapıyorum dedi.

 

Yorum yapmama fırsat vermeden büyük kapıdan çıkıp gitti. Gardiyanlarında yanımdan ayrılması ile koca mutfakta bir başıma kalmıştım. Sandalyeyi buradaki tek pencerenin önüne çektim, burası tahminimce hapishanenin ana girişiydi. Boyları upuzun ağaçlar bir patikayı aralıyordu.

 

 

Dakikalar sonra değişik giyimli insanlar kapının önünde toplanmaya başladı. Aralarında konuşurken birisi elinde küçük bir tepsiye benzeyen şeye bileği ile çubuğu hareket ettirerek rüyamda gördüğüm o şeyi yaptı. Ağaçların yaprakları sessiz bir melodi tutturmuşken uzun boylu zayıf adam yanındakine dönerek sordu:

-Hepsini yazdın değil mi?

 

Yazmak, siyah boya, tahta parçası, cisimsiz dikdörtgen parça. Her şey yerli yerine oturmuştu. Keyifle etimden bir parça alarak gri gökyüzünü seyre daldım.

 

(Visited 40 times, 1 visits today)