Erkekliğin Sessizliği, Kadınların Çığlığı

8 Mart sabahı uyandı. Güne her zamanki gibi başladı. Hazırlandı ve evden çıktı. Dışarıya çıktığında ilk başta tesadüf olduğunu düşündüğü bu durum gerçeği anlayınca onu korkuttu. Dışarıda hiç erkek yoktu. Simitçi kadındı, otobüs şoförü kadın, taksiciler kadın, herkes kadın…

Aylin’in kaşları çatıldı ve etrafına bakınarak yakınlardaki bir kafeye doğru yürümeye başladı. Kaldırımlardaki genç kızlar aralarında gülüşüyorlardı. Ne kadar açık giyinmişler, diye düşündü Aylin. Ancak hemen gözlerini kaçırıp yürümeye devam etti. Sokaklar fazlasıyla boştu, küçük kız kıkırdamaları ve kahkaha atan yaşlı kadınlardan başka bir ses gelmiyordu Aylin’in kulağına.

Kafeye vardığında her zamanki masasına yerleşti ve bilgisayarını çıkarıp çalışmaya başladı. Ancak dikkati çabucak dağıldı. Televizyondaki sunucu kadın, akıl almaz olaylardan bahsediyordu.

“Dünyanın dört bir yanındaki hastaneler, bir gecede erkek doktorların aniden ortadan kaybolmasıyla karşı karşıya kaldı.”

Ekrana yansıyan hastane görüntüleri kargaşadan ibaretti. Kadın doktorlar ve güvenlikler hastaları sakinleştirmeye çalışıyordu ancak bağrışmalar ve itiş kakış sürüyordu.

“Hükümet yetkilileri ve sağlık örgütleri, durumun bir an önce çözülmesi için çalışmalarını sürdürüyorlar.”

Aylin dişlerini altdudağına geçirdi ve bilgisayarını kapatıp menüyü eline aldı. Aylin’in kaşları şaşkınlıkla havalandı, menün değiştirilmişti. Fiyatların artması bir yana, porsiyonlar da daha az görünüyordu. Ayrıyeten, yemeklerin sunumlarında da estetik olarak değişiklikler yapılmıştı. Haber spikeri tekrar konuşmaya başlamadan Aylin kendini kafeden dışarı attı. Dünya sanki ayaklarının altından kayıyormuş gibiydi. Başını sağa sola sallayıp yürümeye başladı.

“Sorun yok, her şey yolunda.” diye mırıldandı kendi kendine.

Çocukların kahkahalarla oyun oynadıkları bir parka girdi, temiz havayı içine çekti ve parmaklarını çalılara sürterek ilerledi. Erkeklere dair tek bir iz yoktu ortalıkta. Kadınlar babalarının, kocalarının, çocuklarının yokluğunu ne çabuk atlatmışlardı böyle? Parktaki spor aletleri pembeye boyanmıştı, o paslı bej rengi yoktu artık. Orta yaşlı kadınlar bir çardakta oturmuş çekirdek çitleyip aralarında gülüşüyorlardı. Aylin bakışlarını parkın yanındaki müstakil evlere çevirdi, yarısından fazlasında ya kiralık ya da satılık ilanları asılmıştı.

Tüm bunlara rağmen kadınların huzurunu hissedebiliyordu Aylin. Vicdan azabı çekiyor olmaları, belki de sevdikleri insanları bir daha göremeyecek olmalarına karşın her birinin ağzı kulaklarındaydı.

“Bu ne kadar sürecek ki?” diye düşündü Aylin.

Adımlarını hızlandırdığında kaldırımda oturan küçük bir kız gördü, altı-yedi yaşlarında olmalıydı. Elindeki oyuncak arabayı betonun üzerinde ileri geri sürüyordu. Aylin başını biraz eğdiğine kızın tombul yanaklarından akan gözyaşlarını gördü. Hemen yanına çöktü ve ona hafif bir tebessüm etti. Küçük kızın dudakları düz bir çizgi haline geldi gözleri dolmaya başladı.

“Benim babam gitti, abla.” dedi hıçkırıklarının arasından. “Sadece annemle kaldım.”

Aylin başparmağıyla kızın yanağını sildi. Tam bir şey söyleyecekken kızın annesi olduğunu tahmin ettiği bir kadın yanlarına geldi. Aylin’e kınayan bir bakış atıp kızını kucakladı ve oradan uzaklaştı.

Anne ve kızın arkasından bakarken genç kadının boğazında bir yumru oluştu. Çantasının kopçasını kavrayıp oradan hızla uzaklaştı. Kendi kendine söylenmeye devam ederken kafeye vardı ve yerine oturdu. Haberlerdeki kadının yüz ifadesi değişince Aylin öne eğildi ve televizyonu dikkatlice izledi.

“Değerli izleyiciler, bugün ülkemizde olağanüstü bir durumla karşı karşıyayız. Ülkemizin güvenliği ve halkımızın refahı için yurt genelinde sıkıyönetim ilan etmiştir.”

Aylin’in eli ağzına gitti, gözleri fal taşı gibi açıldı. Kafedeki kadınlar bağırıp çağırıyordu, çocuklar ağlamaya başlamıştı. Spiker konuşmaya devam ediyordu ancak artık sesi duyulmuyordu.

Dünya, bir kaostan ibaretti.

(Visited 4 times, 1 visits today)