Her geçen gün gelişen teknolojiler aynı zamanda ciddi bir enerji gereksinimini beraberinde getiriyor. Bu gereksinimleri karşılamak için sürekli artan bir enerji üretimi var. Bu enerjiler bir sürü çeşidi var ve bunlardan son zamanda en çok ilgi duyanı ise nükleer enerji.
Yenilenebilir enerjilerden sonra en çevre dostu olduğu savunulan enerjilerden biri de nükleer enerjidir. İlk nükleer enerji santrali 1942’de kurulmasına rağmen şu an dünya üzerinde 400’ü aşkın aktif nükleer enerji santrali bulunmakta. Her ne kadar akla gelebilecek her önlem uzmanlar tarafında alınsa da maalesef bazen talihsiz kazalar meydana geliyor. Bu kazaların sonuçları ise hala gözle görülebilecek derecede fazla. Çernobil faciası en bilinen örneklerinden biri bu kazaların. Çernobil bölgesindeki insanların patlama sonucu ölmesinin yanı sıra radyasyon bölgeye girişleri tehlikeli kılıyor. Tabii ki de sonuçları sadece Çernobil bölgesini değil, bütün dünyayı etkiledi. Yaklaşık 380 milyon kuri radyasyon yayıldı ve yayılan radyasyonun belli bir kısmı bulutlar ile Avrupa’ya ve su aracılığıyla Karadeniz’e yayıldı. Başka bir örnek ise Fukuşima nükleer santral kazası, Çernobil faciasına göre daha yakında olmasına rağmen sebep olduğu felaketin boyutu herhangi bir şekilde daha az değildi. 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisinden dolayı gerçekleşen facia sonucunda Futaba kasabası radyasyondan dolayı kullanılamaz oldu fakat Japon Devletinin temizleme çalışmaları sonucunda son yıllarda bölgeye yeniden yerleşme başladı. Eğer dikkatli bakarsak bu iki facianın da benzer sebeplerden ötürü gerçekleştiğini görebiliriz. Örneğin iki santralde yüksek basınç sebebinden dolayı erime gerçekleşmiş ve sonuç olarak soğutma modülleri işlevlerini yerine getirememiştir.
Nükleer santrallerin bir sürü riskinin olmasının yanı sıra aynı zamanda yararı da vardır. Fransa gibi ülkeler enerjilerin büyük bir kısmını nükleer santrallerden alıyorlar ve nükleer santral kullanımı her geçen gün yenilenebilir enerjiye bir alternatif olarak daha çok tercih ediliyor. Solar paneller gibi yenilenebilir enerjiler yerine daha çok kullanılmasının birçok nedeni var ve bunlardan en önemlileri ise çevre etkenlerinden etkilenmemesi ve karşılanan enerji miktarı. Tek bir nükleer santral bile şu an neredeyse ülkemizin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılamaya yetecek güçte elektrik üretebilir. Bu çoğu ülke için riskleri göze alabilecek kadar büyük bir oran.
Nükleer enerji santralleri de her şey gibi zaman ile gelişiyor ve önceden kazalara neden olabilecek çoğu risk artık doğru planlama ile önlenebiliyor fakat çevreyi hala etkiliyor. Örneğin nükleer santral soğutmasında kullanılan su kaynakları kirleniyor ve çevreye zarar veriyor. Veya patlama olmasa bile sızlamalar sık sık tedbirsizlikten dolayı gözlenebiliyor.
Sonuç olarak nükleer enerji ne kadar daha temiz olsa bile hala riskler barındırıyor ve bu riskler felaketlere sonuç olabiliyor. Risk ve sonuç orantılı bir şekilde artıyor. Her ne kadar önlem alınsa bile bazen önlemler yetersiz olabiliyor.