Teressa;
UYARI; Merhaba, öncelikle bu bloğu okumak istiyorsanız ama hassas bir yapınız var ise bence hemen buradan ayrılın. Küçük arkadaşlar etkilenebilir. Bu not Gülbahar Zeydan tarafından yazılmıştır. İyi okumalar!
Saat: 18.25
Yine ve yine otobüsün içindeki o pis koku Teressa’nın midesini bulandırıyordu. Her gün bu kokuya katlanmak zorundaydı. İneceği durağa geldiğinde içinden “bugün de kusmadan kurtulabildim” diye geçirdi. Duraktan evine doğru yürümesi gerekiyordu. Uçsuz bucaksız bir yerde oturduğu için etrafta kimsecikler yoktu. Oradan doğru düzgün araba bile geçmezdi. Korkarak, ama pek belli etmeyerek yürüdü soğuk tuğla kaldırımların üzerinde. Yıllardır yalnız yaşıyordu. Ama bu pek de önemli değildi onun için. Kardeşi sayabileceği arkadaşları vardı. Zaten küçükken terk edildiği için hiçbir şeyden korkmuyordu. Daha doğrusu, öyle sanıyordu. Duvar kaplaması dökülen ve soyulan, bazen soyulmuş bölmelerin içinde yosun bulduğu eski, ve karanlık evine girmeden yine her zamanki gibi evine şöyle bir göz gezdirdi ve “Her ne kadar günüm güzel geçse de bu evi görünce moralim bozuluyor” dedi sesli bir şekilde. Sıkılmıştı, çok sıkılmıştı artık. Üniversiteye gitmekten başka birşey yapmıyordu. En son dışarı gezmeye ne zaman çıktığını bile hatırlamıyordu. Aslında bunun sebebi parasının olmaması veya başka birşey değildi, son zamanlarda duyduğu garip ve sessiz uğultulardı. Bu ses her neyse gece o uyumadan kulağında çınlanıyor ve ona dışarı çıkmamasını söylüyordu. Bunları söylemeden önce, yani her sözüne “Ben Encantress, senin içindeki ormandan bile ben sorumluyum” diyordu. Bu sesler yüzünden Teressa kendini şizofren sanıyordu.
Saat: 21.48
Dersini üfleyerek ve yakınarak çalıştıktan sonra bir şeyler atıştırdı. Buzdolabından meyve suyu alacaktı ki buzdolabının kapağını açtığında •kısık gözleri fal taşı gibi açıldı.• Evet, dolabın içinde bir taraflara uzanan sarmaşıklar ve az bir miktar toprak vardı. Ve bunlar ıslaktı. Çok yakın zamanda konulmuş gibiydi. Bir not daha vardı. Bilmediği bir dilde yazıyordu. Notta “คุณกลัวไหม ทำให้กลัว ไม่เคยเป็นตัวคุณเอง แค่กลัว วิธีการเกี่ยวกับการติดตามของฉัน บางทีฉันอาจจะปิด ยกตัวอย่างเช่นฉันมาที่นี่กับคุณ ฉันไม่รู้ฉันอาจจะอยู่ข้างใน ” yazıyordu. Hemen dili bulmaya çalıştı. Garip bir dildi. Bir kelimeyi çeviri sitesine yazınca dili buldu. Sanırsa dil Tayvancaydı. Öyle düşünüyordu. Hemen nottakileri yazdı çeviri kutucuğuna. Abuk subuk bir sonuç çıktı. Anlamlandırmaya çalışıp, anladıklarını bir kağıda yazınca ortaya şu çeviri çıktı “Korktun mu? Korkmaya devam et. Asla kendin olma. Sadece kork. Parçalarımı takip etmeye ne dersin? Belki yakınlarındayımdır. Belki yanındayımdır, arkanda mesela. Bilmem, belki de içindeyimdir.” Tekrar tekrar okudu Teressa. İlk başta arkadaşlarından birinin şaka yaptığını düşündü. Hemen arkadaşlarını aradı ve olayların onlarla bir ilgisi olup olmadığını sordu. Arkadaşları Teressa’nın neyden bahsettiğini anlamıyordu. Teressa arkadaşlarının yapmadığından emin olunca telefonu kapadı ve sessizce boşluğa baktı. İlk defa gerçekten korkmuştu. Hareket etmeye cesaret edemiyordu. Cesaretini az da olsa toparlayıp dolabın içindeki sarmaşığı takip etmeye karar verdi. Nasıl olur da önceden bu sarmaşığı fark etmemişti? O kadar uzun ve belliydi ki. Kendini sorguladı. Sarmaşığı sadece takip etti. Yaklaşık 1 saattir sarmaşığı takip ediyordu. Ama sanki aynı yerlerden tekrar tekrar geçiyordu. Birkaç tur daha attıktan sonra aynı yerlerde dönüp durduğunu anladı. Bunu yapan her kimse, sarmaşığı öyle bir planlamıştı ki, sonsuz döngü yaratmıştı. Evde yalnız değilmiş gibi hissediyordu.
Saat:23.54
Teressa arkadaşlarının yalan söylediğini düşündü. Tam dinlenmek için koltuğa oturacaktı ki buzdolabı ve pencere tarafından tıkırtılar geldi. İşte bu sefer yalnız olmadığından emin oldu. O tarafa doğru ilerlemeye başladı. Her adımda daha çok strese giriyor ve kızıl saçlarıyla bembeyaz teninden ter damlaları süzülüyordu. Buzdolabının kapağını araladı. Buzdolabını yeşil bir ışık ve iğrenç bir koku kaplamıştı. Bir not daha vardı! Hemen notu eline aldı. Notta “คุณมีความกล้าที่จะมองย้อนกลับไปหรือไม่?” Yazıyordu. Açık olan çeviri sayfasına bunu yazdı. Yeşil gözleriyle ekrana bakakaldı. Bir kere yutkundu. Teressa’yı korkudan öldürecek o cümle ” Arkana bakmaya cesaretin var mı?” İdi. Sona yaklaştığını hissetti.
Saat:23.59
Yüz ifadesini değiştirmeyerek arkasına döndü ve korkudan felç geçirmemek için kendini tutmaya çalıştı. Karşısında, sarmaşık saçlı, yeşil bir teni olan ve gözlerinden yeşil ışık saçan uzun saçlı bir kadın duruyordu. Kadın sırıtmaya başladı.
Saat:00.00
Karşısındaki her ne ise her türlü şeyi planlamıştı. Teressa’nın son duyduğu ve felç geçirmesini sağlayan cümle ise ” Dünyaya veda et” idi.
Enchantress;