Günümüz dünyasındaki devlet ve yönetim şekillerine bakıldığı zaman, cumhuriyet ve demokrasinin diğer sistemlerden daha başarılı olduğu rahatlıkla görülmektedir. Bu sistemin temelleri, dünya tarihinde önemli bir kilometre taşı olan Roma İmparatorluğu zamanında atılmıştır.
Roma Cumhuriyet sisteminden önce ülkeyi iç ve dış tehditlere (Olağan Üstü Hal) karşı devletin çıkarlarının koruması için yönetim tek bir liderde toplanırdı. Daha sonra böyle bir gücün tek bir kişiye verilmesinin ülke için ne denli bir tehdit oluşturacağı görülmüş, bunun sonucunda Roma diktatörünün işlemleri provocatio (halka danışma) ve pleblerin hakları da gözetilerek bu makam sınırsız yetkilerini kaybetmiş ve konsüller ile aynı seviyeye düşürülmüştür. Böylece olağanüstü durumlarda konsüllükten başka bir makamın yönetimde söz sahibi olmasına gerek kalmamıştır. Daha sonrasında senato adı verilen bir meclisin kurulmasıyla devletin geleceğinde halkın haklarını da gözeten çoğunluk söz sahibi oldu. Ayrıca senatonun devletin ve lakın çıkarlarından çok kendi çıkarlarını gözeten, güç zehirlenmesi yaşayan yöneticileri iktidardan düşürebilme yetkisine sahipti. Her ne kadar bu sistem kağıt üstünde başarılı olsa da ilerleyen dönemlerde senatonun da yozlaşması sonucu yönetimdeki aksaklıklar nedeniyle imparatorluk önce ikiye bölünmüş daha sonra yıkılmıştır.
Bu bölünmenin asıl nedeni olan siyasi çekişmelerdir. Bu çekişmeler kuru sözler ve atışmalardan mutlak gücün kullanımına kadar ilerleyerek devletin yapısına geri dönüşü olmayan zararlar getirerek gücün kişiler üzerindeki etkilerinin ne denli büyük olduğu gözler önüne sermiştir. Ancak böyle bir gücün sadece yıkımda değil yapımda da büyük rolü vardır. Devletin bekası açısından doğru bir düşüncenin mucidi olan bir otoriterin sözünü geçirmesi için en etkili yol güçtür bu güç ya halka karşı kullanılır ya da dış kuvvetlere karşı. Halkın böyle bir güç tarafından kullanılma yöntemleri ise; demokrasi, liberal, otoriter vs. yöntemleri vardır.
Daha önce de bahsettiğimiz üzere günümüzde pek çok sistem olmasına rağmen içlerinde en başarılı olduğu düşünülen sistemler cumhuriyet ve demokrasidir. Ayrıca bu sistemlerin alt yapısını oluşturan hümanizm gözü önünde bulundurulduğu zaman diğer sistemlerin aksine merkezinde insan vardır.
Sivil toplumların düşüncesine göre rejimlerin zayıflığı eşitsizlikten gelmektedir ancak yozlaştırılmış bir toplumun karşısında eşitliğin varlığı tartışılamaz bir gerçektir. Bu gerçeklik ise ekonomik açıdan zayıf kesimin eşit, ekonomisi güçlü olan kesimin ise daha eşit! Olduğu bu tanım ile açıklanmıştır.
Bu yönetim şekillerinin en geri kalmışı olarak nitelendirebileceğimiz otoriter gücün eli altında yönetilen rejimdir. Bu siyasi rejim, mutlak güç sahibinin, “Benim halkım!” diye nitelendirmesi sonucu, halkı siyasal zevk ve arzularını tatmin etmek amacıyla kullanması anlamına gelmektedir. Diktatörlük faaliyetlerinin uzun vadede kullanılması sonucu oluşan vahametin getireceği sonuçlar, devleti dış güçlerin baskısı altına alarak ve halkın etnisitesini bozarak devleti yıkılmanın eşiğine kadar getirir.
Sonuç olarak gücün kullanılma biçimi güç sahibini yozlaştırdığı gibi halkıda yozlaştırır. Ancak bu güce karşı meydan okuması en olası güç, yine halkın birliği ve dirliğidir.