O gün uyandığımda günümün kötü geçeceğini sezmiştim ama bu kadar kötü geçeceğini tahmin etmemiştim. Gerçi kötüydü ama beni de kahraman yaptı. Ne olduğunu çok merak ettiniz değil mi?
Bir pazar sabahıydı, planlarıma göre günü sakin bir biçimde film seyrederek veya kitap okuyarak geçirecektim. Kitabımla birlikte koltuğuma oturdum, aslında kitabın çok heyecanlı bir yerindeydim ama bir türlü kendimi kitaba veremiyordum çünkü dışarısı müthiş sıcaktı ve evin içinde nereye bassan veya dokunsan yanıyordun. Öğleden sonra ise her şey değişti. Bu sefer de dünyanın dört bir yanından tsunami, deprem, fırtına, kasırga haberleri gelmeye başladı. Annem evde bir köşeye geçmiş ağlıyordu “Kıyamet geldi! Hepimiz öleceğiz!” Onu dinlerken acı bir yardım çığlığı duydum hemen anneme duyup duymadığını sordum. Duymadığını söyledi ama ben emindim, birileri yardım çığlıkları atıp duruyordu. Kardeşime sorduğumda da yine aynı cevabı aldım, duymuyormuş. Dışarı çıktım, sokağa çıktığımda sesin daha da yakından gelmeye başladığını fark ettim. İşte tam o anda kolum ıslandı. Yukarı baktığımda belli belirsiz kırmızı bir gölge fark ettim. Ne olduğunu anlamam fazla uzun sürmedi. Karşımda tüm ihtişamı ile ŞEYTAN duruyordu. Ancak anlayamadığım bir tek şey vardı niye ağlıyordu? Tam bu soruyu ona soracaktım ki annem pencereden bağırdı, evde montumu unutmuşum. Gerçekten ya şu an sırası mı? Ben burada koskoca şeytanla tanışacağım, o orada montunu giy diyor. Neyse eve dönmek zorunda kaldım ve evde aklıma müthiş bir fikir geldi bu şeytan denen şey bütün dünyaya kötülük yaymıyor muydu? Ben niye fırsat ayağıma gelmişken niye bu şeytandan kurtulmuyorum ki? Hemen montumu ve babamın balık ağlarını alıp aşağı koştum. Aklımda haince bir plan vardı, şeytana dostça yaklaşıp hiç beklemediği bir anda ağları üstüne salacaktım. Tam da planladığım gibi oldu. Tam şeytanı ateşe atacaktım ki elimden kaçırdım ama havaya bakınca beyazlar içinde birini gördüm.