En Kıymetli Hazine: Doğa

Zeki işten çıkıp evine doğru seri adımlarla ilerliyordu. Gökyüzündeki geceleri son derece parlak olması gereken yıldızlar sokak lambalarının parlaklığı altında boğuluyordu. Derken bir köpek havlamasıyla irkilen Zeki adımlarının hızını arttırdı ve etrafına dikkat ederek evin kapısına ulaştı. Yaşadığı apartmanın kapısına ulaştığında bir iç çekti ve içeriye girdi. Merdivenleri çıkarken bir anda evinin önündeki ana caddeyi bir türlü unutturmayan korna ve motor seslerini duydu.

Dairesinin kapısına ulaştığında kilidi açmak için anahtarına uzandı fakat kapıyı açarken bir anormallik fark etti. Sabah evden ayrılırken kapıyı üç kere kilitlediği halde kapının kilitli olmadığını fark etti ve hırsız korkusuyla hemen çantasındaki su dolu plastik şişesine uzandı. Kapıyı açtığında evde kimse olmadığından emin olmak için evi dikkatlice aradı fakat kimseyi bulamayınca hemen yemek hazırlamaya koyuldu. Yemeğini yedikten sonra iş yorgunluğundan olsa gerek ayakları Zeki’yi yatağına zar zor götürebildi ki, üstünü bile değiştiremeden uyuyakaldı.

Sabahın köründe o yüksek sesli telefon alarmıyla uyanınca bir “of” çekti ve gününe hızlı bir biçimde başladı. Yüzünü yıkar yıkamaz üstünü değiştirdi ve mutfağa doğru hızlı adımlarla yürüyüp dolaptan bulduğu üç beş bir şeyle oturup karnını doyurdu ve kabanını giyip kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmadan evvel oturduğu sandalyeye baktı. Kendisine çok benzeyen bir gölgenin orada uyuduğunu gördü. Yakından baktığında ise bunun kuzeninden başka birisi olmadığını anladı. Kuzeni bir iç mimardı ancak illüzyonla da ilgileniyordu ve o tam bir saklanma ustasıydı.

Zeki, kuzenini orada görünce çok şaşırdı ve onu kaldırmak için bir iki kere onu dürttü. Kuzeni uyanınca, enerjik bir biçimde Zeki’ye günaydın dedi ve hemen elini yüzünü yıkamaya gitti. Kuzeni geri geldiğinde ona heyecanlı bir şekilde sarıldı ve cebinden çıkardığı eski bir kâğıt parçasını eline tutuşturuverdi. Buna karşılık Zeki bu kâğıdın ne olduğunu sordu. Kuzeni ona açıp kendisinin görmesi gerektiğini söyledi. Zeki, kuzeninin bu kadar heyecanlı olduğunu görünce bunun önemli bir şey olabileceğini düşündü ve kâğıdı dikkatlice incelemeye başladı.

Bunun bir define haritası olabileceğini düşünen kuzeni heyecanla Zeki’ye ne düşündüğünü sordu. Bunun üzerine Zeki bu haritanın gerçek olmayabileceğini fakat yine de gerçek gibi göründüğü için denemeye değer olabileceğini söyledi.

Bunun ardından Zeki saate baktı ve artık işe gitmesi gerektiğini söyledi, kuzenine ise o işteyken haritayı iyice incelemesini ve üstünde yazan yerleri internetten araştırıp bulmasını istedi. Evden aceleyle çıkan Zeki koşarak işe doğru gitmeye başladı.

Zeki eve döndüğünde elini bile yıkamadan kuzeninin yanına gitti ve ona o yerleri bulup bulamadığını sordu. Kuzeni ona bulduğunu fakat definenin bulundukları konuma yaklaşık yüz almış kilometre uzaktaki ormanlık bir alanda olduğunu söyledi. Zeki buna çok şaşırmıştı çünkü böylesi eski duran bir haritanın definesinin dünyanın herhangi bir yerinde olabileceğini düşünmüştü.

Ertesi sabah Zeki ve kuzeni kahvaltı yapıp erkenden yola çıktılar ve istedikleri yere yaklaşık bir saatte ulaşabildiler. Arabadan indiklerinde zeki bir tuhaf oldu çünkü o daha önce hiç bu kadar temiz bir ortamda bulunmamış, bu kadar temiz bir havayı daha önce hiç solumamıştı. Birkaç dakika sonra kendine gelen Zeki kuzeninden haritayı aldı ve gidecekleri yönü bir pusula yardımıyla belirlediler. Zeki ormanın içinde yürürken adeta cenneteymiş gibi hissediyordu çünkü bu orman sessiz, sakin ve en önemlisi huzurlu bir yerdi.

Zeki ve kuzeni evden ayrılmadan önce haritanın üzerindeki bazı işaretleri belirleyip onları takip ederek defineye ulaşmayı planlamışlardı ve öyle de oldu son işarete kadar her bir işaretin yerini tek tek saptadılar ve sıra dev “X” işaretinin yanında duran ağacı bulmaya gelmişti. Kuzeni Zeki’ye ağacın üzerine çıkarlarsa onu bulabileceklerini söyledi ve gözüne kestirdiği bir ağaca tırmanmaya başladı. Ağacın en üstüne çıktığında gözlerine inanamadı. En uzun ağaç onların arabasına yaklaşık on – on beş metre uzaklıktaydı. Böyle bir detayı gözden nasıl kaçırdıklarını anlamayan ikili soluğu arabalarının yanında aldı.

Arabaya vardıklarında en uzun ağaca doğru hızlı adımlarla yürümeye başladılar ve ulaştıklarında ise ağacın etrafını aramaya başladılar. En sonunda ağacın üzerinde “Tebrikler define avcıları! Bu ormanı bulduğunuzda defineyi zaten bulmuştunuz fakat farkında değildiniz. En kıymetli hazine doğanın ta kendisidir.” yazıyordu. Bunu gören Zeki ve kuzeni karışık duygular içerisinde kuzeniyle birlikte eve doğru yola çıktılar.

(Visited 70 times, 1 visits today)