Doktorun sözleri kulağımda yankılanıyordu. “Maalesef, hafızanızı yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorsunuz.” Gözlerim dolu doluydu. Rüyada olmak isterdim, gözlerimi kapatıp açınca uyanmayı ve bu rüyaya gülmeyi dilerdim ama bu bir rüya değildi; tamamen gerçeklerdi. Hafızamı yavaş yavaş kaybedecektim. Kaçmak istedim, uzaklaşıp gitmek.
Daha önce unutmak istediğim olayları bile hatırlamak istedim ama olmuyordu. Üzücü bir hastalık benim de başıma gelmişti ve elim kolum bağlıydı, hiçbir şey yapamıyordum. Düşünsenize bir sabah uyanıyorsunuz ve kendi adınız dahil çoğu şeyi unutuyorsunuz. Yaşayacağım buydu işte. O an kafamda bütün hayatım bir film şeridi gibi geçti: arkadaşlarım, ailem, 20 yıllık eğitim hayatım… Ben kafamda bu kadar şey yaşıyorken arkadaşlarım da en az benim kadar yıkılmış görünüyorlardı. Hatta Sedef daha fazla ayakta kalamamış, oturmak için bir yer arıyordu. Artık bulanık görmeye başlamıştım, bilincimi yavaşça kaybederken arkadaşlarıma baktım, birlikte güzel anılarımızı düşündüm.
Ben Deniz Yılmaz. 26 yaşındayım ve şu anda beyin damar tıkanıklığı hastalığımın olduğunu öğreniyorum. Çoğu anımın hafızamdan gideceğinin farkındayım. Aklıma bir şey takıldı, eğer seçim şansım olsaydı hangi anıyı hatırlamak isterdim, 26 yıllık hayatımda hangi günü hiç unutmak istemezdim? Aklıma takılan soru ile düşünmeye başladım. Sanki imkanı varmış da bir anı hiç unutmayacakmış gibi düşünmeye… Belki de o ana çok odaklanırsam gerçekten hafızamdan silinmez, belki de bu tek ve özel anı hep benimle kalır…
Belki arkadaşlarımla geçirdiğim bir anı hatırlamak isterim, belki ailemi hatta belki büyük bir hatamı hatırlarım ve onu tekrarlamaktan kaçınırım… Hepsini hatırlayabileceğim bir gün yok muydu ki? Aslında sanırım vardı. Son doğum günüm… Çok eğlenmiştik, arkadaşlarım ve ailemle geçirmiştim son doğum günümü. Elimde olsaydı o günü hatırlardım sanırım. Bütün sevdiklerimin yanımda olduğu, hayatım boyunca geçirdiğim en güzel günü hatırlamak isterdim.