Gurbetçi bir ailenin en büyük çocuğuydum. Yabancı bir ülkede doğmuş, onların kültürü ile kendi kültürüm arasında sıkışıp kalmıştım. Okulda tanıştığım alman bir genç, beni çok etkilemişti. Zaman geçtikçe aramızdaki arkadaşlık, aşka dönüşmüştü. Aramızdaki dil, din ve kültür farkı sevgimizle yoğrularak kaybolmuştu. Zaman duruyordu onun yanında. Farklılıklarımız, aciz kalıyordu sevgimizin karşısında. Her şey çok güzel gidiyordu. Onun yanında okyanus da yüzen balıklar gibi umarsızca açılıyordum enginlere. Kalbim, benden bağımsız çılgınca çarpıyordu. Mutluluk, hiç tatmadığım bir şekliyle karşımdaydı.
Bir gün, beni ailesiyle tanıştırdı. Kardeşi, annesi ve babası beni çok sevdiler. Sevgimize onay veriyor, Türk olamamın sorun olmayacağını söylüyorlardı. Oysa onlarla tanışmaya giderken ürkek bir kelebek gibi titriyordu yüreğim. Almanların bir çoğunun Türkleri sevmediklerini biliyordum. Her şey çok güzel gidiyor, mutlu olmamamız için bir neden kalmıyordu. Babam küçüklüğümden beri beni çok sever, düşüncelerime önem verirdi. Bu konuda da bana anlayış göstereceğini düşünüyordum. İlişkimizden bahsettiğimde önce bir süre sessiz kaldı , sonra kendisini hayal kırıklığına uğrattığımı, bu ilişkiye asla onay vermeyeceğini söyledi. Bir karar vermeliydim, ya sevdiğim hayatımın kalanını birlikte geçirmek istediğim insanı ya da ailemi seçmeliydim. Bu karar belki de hayatımı değiştirecek. Ya her şeyimi kaybedeceğim ya da hayal bile edemeyeceğim bir yaşam süreceğim. Aşkı seçmiştim. Onunla evlenecek, hayatım boyunca mutlu yaşayacaktım. Kararımı anlamış olmalı ki babam birden fikir değiştirerek evliliğimize onay verdiğini, düğünden önce memleket deki akrabalarımızla da bu haberi paylaşmak ve düğün alışverişi yapmak için Türkiye’ye gitmemiz gerektiğini söyledi. Babamın benden vazgeçemeyeceğini biliyordum. Çok mutluydum. Sevdiğim adama kavuşacak ve ailemin desteğini kaybetmeyecektim. Hiç zaman kaybetmeden Türkiye’ye gittik ailecek. Uçaktan iner inmez halam ve eniştem karşıladı bizi. Eve gitmeyi beklerken kuzenim Ulaş’ın okulunda buldum kendimi. Yeliz ve Ulaş evlenecek diyorlardı! Dersten çıkar çıkmaz aldık Ulaş’ı. Okul kıyafetleri ile nikah salonuna gidiyorduk. İnanamıyorum, kuzenimle evlendirilmek üzereydim. Babam beni kandırmıştı. Vazgeçmeyeceğimi biliyordu. Kuzenim, arkadaşım, sırdaşım şimdi eşim olacaktı. Türkiye’den evli bir bayan olarak eşimle ve ailemle dönmüştük evimize. Benden üç yaş küçük olan kuzenim, henüz olayın şokunu atlatamamıştı. Halam ve eniştem, Almanya vizesi olarak görmüştü beni. Hiç konuşmadık günlerce sustuk. Ama Ulaş’ın sessiz çığlığı hiç susmuyordu. Sevdiğimden ayrılmıştım. Anlatamazdım çünkü. Mantıksızdı yaşananlar.Seneler geçti çocuklarım oldu kuzenimle eş olmayı kabullenmiştim.
Sıcak bir yaz günü semt meydanında yaşlı bir çınar ağacının gölgesinde bir süredir dinleniyordum. Ağaç,güneşin öfkesine karşın bir kalkan gibi uzatmıştı dallarını. Küçük bir kız çocuğu koşarak yanıma geldi. Az ilerde oturan annesi merakla bize bakıyordu. Tam yanaklarını sevmek için uzatmıştım ki elimi, bir ses geldi derin ve hüzünlü “Yeliz gel kızım” diyordu bozuk Türkçesi ile….