Dünya her zaman küresel ısınma veya insanların yarattığı zararla yok olmayla karşı karşıya değildi. İnsanlar gelmeden önce de şu anda yaşadığımız Dünyanın bir gün yok olacağı kesindi ama “insan” denilen yaşam formu Dünyaya gelince her şey değişti.
İnsanlığın yazılı tarihi, Paleolitik Çağ’dan başlayıp, ardından Neolitik Çağ’ın takip ettiği tarih öncesine dayanıyordu. Neolitik Çağ, Yakın Doğu’nun Bereketli Hilalinde, Tarım Devrimi’nin MÖ 10.000 ila 5000 yılları arasında başladığına tanık oldu. Bu dönemde insanlar sistematik bitki ve hayvan yetiştiriciliğine başladı. Tarım ilerledikçe çoğu insan, çiftçi olarak kalıcı yerleşkelerde göçebelikten yerleşik bir yaşam tarzına geçiş yaptı. Çiftçiliğin sağladığı göreceli güvenlik ve artan üretkenlik, toplulukların ulaşımdaki gelişmelerle birlikte giderek daha büyük birimlere genişlemesini sağladı. Son 250 yılda, nüfus artış oranları, bilgi, teknoloji, iletişim, ticaret, silahların yıkıcılığı ve çevresel bozulma büyük ölçüde hızlandı ve şu anda gezegenin insan topluluklarının karşı karşıya olduğu benzeri görülmemiş fırsatlar ve tehlikeler yarattı.
Bu tehlikelerin en büyüklerinden biri ise küresel ısınma. Küresel ısınma, karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa verilen isimdir. Küresel İklim Değişikliği ise insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.
Küresel ısınma ve insanların dünyaya verdiği bu gibi zararları göz önünde bulundurarak, bazı bilim insanları dünya dışında koloni benzeri başka yaşam alanlarının yapılma olasılığını tartışmaya başladılar. Yaşanabilecek başka gezegenler arama, oralarda koloniler kurma fikrini, insanın sadece yeni yerler keşfetme dürtüsü olarak ele almamak gerekiyor. Yeni gezegenlere yerleşmek, insan yaşamını oralara taşımak, insanlık için çok yakın bir gelecekte zorunluluk hâlini alacak gibi görünüyor. Hızlı bir şekilde artan insan nüfusu ve buna paralel olarak kaynakları hızla tükenen dünyanın bir süre sonra insanlar için yeterli alan, yiyecek, enerji ve diğer yaşamsal kaynakları sağlayamaz duruma gelmesi bekleniyor. Ayrıca, koloni fikri, dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktan çıkararak, insan neslini tehdit edebilecek doğal afet, salgın hastalık, meteor çarpması gibi felaketlere karşı insan türünün korunması amaçlı bir can simidi olarak da görülüyor.
O sırada aklımıza gelen soru ise “Peki eğer başka gezegeni veya bir yapıyı Dünyanın yerine alternatif bir yaşam alanına dönüştürecek gücümüz varsa o zaman Dünya’yı da eski haline getirmeye gücümüz yok mudur ?” oluyor.
Buna benim cevabım tabii ki evet olacaktır. İlk olarak hepimiz yaşlı ve emektar dünyamıza borcumuz olduğunu anlayabiliriz. Küresel ısınma ve dünyaya verdiğimiz başka zararlar sayılarak bitemez bile.
İnsanlar ise davranış şekillerini değiştirmek gibi çok daha kolay bir yöntemle bu sorunu kökünden çözebilecekken, başka bir gezegeni dünyaya çevirmek veya dünya dışı bir koloni açma ihtimaliyle sadece insanlığın sonunu erteliyor.