Emanetin Muhafızı

O çakmak gök rengi gözlerin, derinlerinde parlayan fikirlerin,

Sahibi ilan etti Cumhuriyeti, bir akşam yüz bir pare top atışıyla.

Bir bekçi lazım gelirdi onu sürdürmeye, gerekirse varlığını feda edecek bir muhafız lazımdı korumaya:

Onu yok etmek isteyenlere ve mevcudiyetinde huzursuz olanlara,

Uçmağımızı yıkıp da üzerinde hükümranlık kurmaya çalışanlara,

Yurdunu satıp da uşaklıktan fazlasını umanlara,

Milleti yanıltıp da sinesinden özgürlüğü çalanlara,

Kendini kaybedip de başımıza sultan olanlara,

Dâhili ve harici bedhahlarımıza karşı…

Bir çaresini buldu ışıldayan gözlerin sahibi ve Yasef’in ilk oğlunun soyu:

Vazifeye tayini yapmış ve kararlıydı; aradığı varisini ve muhafızı bulduğunun farkındaydı.

Altı gün önce başladığı nutkunu, en kutsal vasiyetiyle tamamladı.

“Ey Türk gençliği!” diye seslendi vasine, ebedi muhafıza birinci vazifesini verdi:

Türk’ün istiklalini, cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmekti.

Şimdiki ve gelecekteki yegâne temel bu iki taşa kuruluydu,

En kıymetli hazine bu iki taştı,

Geçmiş, şimdi ve gelecek bu iki taştaydı,

Geçmişin, şimdinin ve geleceğin koruyucusu ebediyen var olacak gençlikti.

Onun öğütleri gençlik için emir, verdiği vazife ise yaşam ilkesidir:

Bu temelleri korumak gençliğin borcudur,

Onları yıkmak isteyecek de elbette ki çoktur.

Buna yeltenen ya da bunu başaran karşısında gençliği bulur!

Onları yok sayanlar gençliğin gazabında boğulur!

Neye ya da kime mümessiller, gençliğin umurunda mı olur?

Vatanı kurtarmak için şerait uygun değil ya da imkân yok mudur?

Öz kardeşi hain çıkmış bu mu gençliği durdurur?

“Kudretleri yetmez!” düşmanın düşüncesi budur,

O zaman düşmana kötü haber,  muhtaç olduğumuz kudret asil kanımızda mevcuttur!

(Visited 140 times, 1 visits today)