Hayat dediğimiz şey çoğu zaman yaşamaktan fazlası aslında. Büyümek, eksilmek, sevmek, çoğalmak, ölmek, sabretmek… Daha sayamayacağımız kadar fazlası. Bir de insanlar… Hayatımızdaki insanlar, olaylar, yaşanmışlıklar… Son olarak bir de yaşanmamışlıklar.
Yaşayamadıklarımızı yaşayabilmek için sabreder, büyür, belki severiz. Hayatı anlamlandırmaya çalışırken tek bir kelimeye sığdırmak yanlış olur ama belki de amacımızı anlamlandırmak için çok da yetersiz olmaz. Her yeni gün yeni şeyler getirir veya başka bir açıdan Dünya’nın attığı her yeni tur tersine çeviremeyeceğimiz bir ilerlemedir. Bu ilerleme içinde bulunan yaklaşık 7 milyar insanın biri bu turda hayatının şansını kaçırmıştır. Belki yaşamın anlamını yitirdiğini düşünerek yaşamına son verir belki de sabreder. Yaşanamayan her şey yaşanabilecek yeni bir şeyin kapısını açar. Hayatımızdaki yaşanamayan olayları bir eksik olarak görürüz değil mi? Bu eksiklikleri yeni yaşanabilirliklerin kapısındaki kilit yeri olarak düşünmek doğru olursa, şayet aynı hayatımızdaki bütünlüğün içindeki gibi bu kapının üzerindeki tek delik de kilidi olacaktır. Yaşayamadığımızda kilidi ya deliğin içindeyken kırar ya da tamamen yanlış bir anahtar sokmaya çalışırız. Sonucunda kapı açılmaz ve delik de olması gerektiği gibi dolmaz. Sonra çıkarırız, boşluk geri gelir. Oysa denemiştik. Kilidi açmayı deneyip bunun için uğraşmıştık. Ne yazık ki olmadı. Belki pes edip kilitli kaldığımız yerde yaşarız ömür boyu. Ne güzel fikir değil mi? Hayatımızı geri kalanı için çabalayacak kadar değerli görmeyiz. İşte hayatım boyunca kapılmaktan en çok korktuğum düşünce. İnsanlar hayatını; uğrunda bir şeyler feda edip, uğraşmaya değer görmeyi bıraktığı zaman kaybeder başta. Beyninden vurulup komaya giren birine dönüşür başka bir deyişle. Hep anlatılır ölüm döşeğindeki insanların dünyadan ayrılıp ayrılmayacağına gözlerinin önüne gelen beyaz ışığı takip edip etmeyeceklerinin karar verdiği. Gerçek midir değil midir hiçbir zaman bilmeyiz. Bilmemek bir eksiktir. Yaşamaya devam etmek için her insan bir kez ölür bu yüzden. Üzülür, küser, sinirlenir, bıkar, vazgeçer… Sonra ya beyaz ışığı takip eder ya geri döner.
Eksiklerin yeri her zaman kapanmak zorundadır. Bu cümleyi yazmak konu ve düşüncemden tamamen uzaklaşmak oldu aslında. Eksiklerin yeri çabalamayı bırakmaz, sabreder ve yeniden denersen dolar demiştik. Peki gerçekten her eksik bir gün çabalayınca dolar mı? Babasız dünyaya gelen bir bebeğin kalbinde babasının yeri dolar mı? Savaşta bacağını kaybeden askerin bacağının yeri dolar mı? Günlük tutan bir insanın günlüğü yanarsa yazılan günlerin yeri dolar mı? Bazen düşünmek ve sorgulamak her şeye çare değildir. Çabalamak ve direnmek de aynen öyle. Hayatlarımızdan yeri dolmaz şeyler gelir geçer, sürekli bir döngü halini alır belki. Ama zamanın götürdüğünü insan getiremez. Zaten getirmeyi de denemez.
Hayatının odanda kilitli kaldığın anlarını yaşarken belki de sanılanın aksine kurtulmak için bir seçenek daha vardır. Düşünürsün, düşünürsün, biraz daha… Sonra bir fikir kapını çalar. Sonra fark edersin. Belki de kilidi tamamen kırabilirsin. İşte hayatımızda yerini dolduramayacağımız bir delik oluştuğunda böyle yaparız. O kilit kırıldığında bir kenara düşer ancak Dünya üzerindeki hiçbir şeyin yok olmadığı gibi o da yok olmaz. Çabalamak yerine alışırız sadece bazı şeylere hayatta. Zaten sürekli eksik olan, bir süre sonra gerekli de olmaz.