Ekranın Düşünceleri

Kendimi içinde sadece bir koltuk ve bir televizyon olan, karanlık ve gri duvarlı bir odada buldum. Televizyonun karşısında bulunan koltuğa oturup televizyonun eski kumandasını elime alıp televizyonu açtım. Kanal listesinde baktığımda hiçbir kanal mevcut değildi. Kanal listesine bir süre öylece baktıktan sonra kanallar teker teker belirmeye başladı.

 

Açtığım ilk kanalda yoksulluk diye bir kavram yoktu. Lidyalılar parayı hiç icat etmemiş, herkes eşit şartlarda mutlu bir şekilde yaşıyordu. Her insan aynı evde yaşıyor, aynı yemekleri yiyor, kısacası aynı refah seviyesinde yaşıyordu. Böyle bir dünyanın hayalini kurarak kanalı değiştirdim.

Açılan yeni kanalda adaletli bir dünya gösteriliyordu. Kimse kimsenin hakkını yemeden, diğer insanları da düşünerek hareket ediyordu. Suçlular hak ettikleri cezaları alıyordu bu da insanları suç işlemekten caydırıyordu. Böyle bir dünyanın gerçek olabileceğinin bile çok güzel bir şey olduğunu düşünüp kanalı değiştirdim.

Üçüncü kanalda ise özgür insanlar, özgür bir dünya tasvir edilmişti. Kimse düşünceleri insanlarla paylaşırken başına bir şey geleceğini hesaba katarak iki kere düşünmüyor, kimse düşünceleri yüzünden günlük hayattaki ayrımcılığa maruz kalmıyordu. Herkes istediği yaşam tarzında ama diğer insanları da gözeterek yaşıyordu. Kanaldaki dünyayı izlerken kıskançlıktan ellerim titriyordu. Böyle bir dünyanın hayalinin her zaman içimde bir ukde kalacağını bilerek kanalı değiştirdim.

Bir sonraki kanal şüphesiz ki diğer kanalların üstüne çıkıyordu. Bu kanalda savaş yoktu. İnsanlar açgözlü liderlerinin çıkarları için birbirlerini öldürmüyorlardı. Hiçbir evlat babasız, hiçbir kadın dul kalmamıştı. İnsanların tümü doğal sebeplerden ölmüştü. İçim sıkılarak bu kanalı da geçtim.

Açtığım son kanalda hastalıklar yeryüzünde hiç var olmamıştı. Avrupa nüfusunun büyük kısmını yok eden Kara Veba hiç yayılmamış, İspanyol Gribi yirminci yüzyılda milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olmamıştı. Afrika’da hiçbir çocuk ebola yüzünden ölmemiş, bütün insanlar yaşlılık sonucu oluşan rahatsızlıklar sonucu hayatını kaybetmişti. Bu kanallar yansıttıkları güzel dünyalarla gittikçe can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.

Sonraki kanalda ise insanlar zulüm nedir bilmezlerdi. Kimse kimseye ırkı yüzünden ayrımcılık yapmaz, yaşamlarını tehdit etmezdi. Kimse yaşam tarzı yüzünden giyotin altında can vermez, cinsiyeti yüzünden canlı canlı gömülmezdi. İnsanların yüreğinde en ağır basan duygu acıma duygusuydu. Artık bu dünyaların güzelliği karşısında dayanamıyordum. İçimde bir sıkkınlıkla sondan ikinci kanala geçtim.

Sondan ikinci kanalda bütün insanlar eşitti. Hiçbir ırk diğerinden üstün değildi. Davalı olan iki insanın davasının görüldüğü mahkemede, daha çok parası olan kişi parası olduğu için diğerinden üstün değildi. Kimse torpille bir yere gelemiyor, onun yerine yine o insanla eşit ama daha nitelikli insanlar o mevkilerde görev alıyordu. Artık tahammülüm kalmamıştı, televizyondaki son kanalı da açıp arkama yaslandım.

Son kanalda dünyadaki her millet tek bir ülkenin sınırları içinde yaşıyordu. Herkes istediği yere kolaylıkla gidebiliyor, kimse sadece yaşadığı ülkenin vatandaşlığına sahip olduğu için seyahatlerinde kısıtlamalara maruz kalmıyordu. Kimse yaşadığı ülkenin sınırlarını korumak için savaşmıyordu. Tam dayanamayıp televizyonu kapatacağım sırada kanal listesinde son bir kanal belirdi.

 

Bu kanalı açtığımda kanalda gözüken tek şey yemyeşil bir çayırda oluşan gökkuşağının altından geçen bir çocuktu. Bu görüntüye bir süre düşünceli düşünceli baktıktan sonra böyle bir dünyanın gerçek olabileceği olasılığıyla içimde bir umut ve keyifle televizyonu kapattım.

 

 

 

(Visited 70 times, 1 visits today)