Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken eski zamanlarda adı sanı unutulmuş bir köy varmış. Bu köy, dağların eteğinde yer alır, doğanın kucakladığı bir cennet gibiymiş. İnsanlar, yemyeşil ovaların ve masmavi gökyüzünün altında huzur içinde yaşarlarmış. Dayanışma ve birlik içinde tarlalarda çalışır, şarkılar söyler, birbirlerine destek olurlarmış.
Ancak bir gün köylerine kara bir haber gelmiş. Dağlardan bir ejderha belirmiş ve köy halkını korku içinde bırakmış. Bu ejderha, tarlaları yakıp evleri yıkıyormuş. Çaresizlik içindeki halk, umutsuzluğa kapılmadan önce cesur genç Ali ortaya çıkmış. Ejderhayla savaşmayı teklif etmiş ve köyün liderlerinden destek almış.
Ali, hazırlıklara başlamış. Demir zırhını giymiş, kılıcını kuşanmış ve köyün bilge büyücüsünden yardım istemiş. Büyücü, ejderhanın zayıf noktalarını anlatmış ve Ali’ye büyülü bir kalkan vermiş. Cesur genç, ejderhayla karşılaşmaya hazır hale gelmiş. Sonunda Ali, dağın tepesine çıkmış ve ejderhayla yüzleşmiş. Uzun bir mücadeleden sonra Ali, ejderhayı mağlup etmeyi başarmış. Köy halkı, onun kahramanlığını kutlamış ve minnettarlıklarını sunmuş.
Ali sayesinde artık köylerini tehdit eden tehlike ortadan kalkmış ve huzurlu günler geri dönmüş. Ali, köyün kahramanı olarak hatırlanmış ve Anadolu’nun dört bir yanına yayılan bir efsane olmuş ve o gün bugündür, bu unutulmaz hikaye Anadolu’nun dillerinden dillere dolaşır, cesareti ve dayanışmayı simgeler.