Senin gezdiğin bahçelerde çiçek açmaz; ancak bizim diyarımız, bin bir baharı saklar. İstersen kolumuzdan tutarak çekebilirsin; fakat dağda yürümeye alışmış ayaklar, düz caddelerde incinir.
Sen kubbenin içinde ince bir mozaik ararsın ve kırk asırlık mabedin derinliklerinde gezersin. Oysa biz, duvarda bir sülüs yazı görsek sarsılırız, bir parça yeşil çini bize heyecan verir.
Sen çiçekli bir sahnede beyaz bir kelebeğin raksına dalarsın ve bu seni derinden etkiler. Bizim kalplerimiz ise, toprağa diz vuran dağ gibi bir zeybeğin güçlü duruşu ile derinden kımıldar.
Orkestranın fırtınayı andıran sesleri senin sinirlerinde bir ürperiş yaratır. Bizde ise, ıstırap çekenlerin acı dolu nefesleri en yanık müzik yerine geçer.
Sen, yabancı bir şehirde bir kadın heykelini uzun uzun süzerek anlamaya çalışırsın. Biz ise, bir köylünün eğilmeyen belini gördüğümüzde ruhumuzun en büyük zevkini hissederiz.
Biz başka bir sanat bilmeyiz, çünkü karşımızda yazılmamış bir destan gibi duran Anadolu’muz var. Arkadaş, biz bu yolda türküler söylerken, sana uğurlar olsun. Artık yollarımız ayrılıyor.