Güneş her zamanki gibi doğdu ama dünya artık aynı değildi. İnsanlar yataklarından kalktı, aynada kendilerine baktı ama hiçbir şey hissetmediler. Ne yorgunluk ne huzur ne de alışılmış sabah mahmurluğu… Sanki ruhları, duygularıyla birlikte derin ve sonu olamayan bir uykuya dalmıştı.
Evlerde olağan sabah telaşı vardı ama bir farkla: Kimse birbirine “Günaydın” demedi. Anne, çocuklarına kahvaltı hazırladı ama sevgiyle değil, sadece bir gereklilik olarak. Çocuklar ekmeklerini yerken annelerine bakmadı, teşekkür etme ihtiyacı dahi hissetmedi. Baba, kahvesini içerken eşine alışkanlıktan bir göz attı ama içinde ne sevgi ne ilgi ne de aşk vardı. Kimse konuşmuyordu, kahvaltıdan sonra herkes sadece kendi işine yöneldi.
Sokaklar sessizdi. İnsanlar birbirlerine bakmadan yürüyordu. Her zamanki gibi işe gitmek için metroya binenler, ne rahatsızlık duyuyordu ne de birbirlerinden hoşlanıyordu. Bir çocuğun elinden oyuncağı düştü ama kimse onu yerden almak için eğilmedi. Çocuk da üzülmedi, sadece oyuncaksız kalmayı kabul etti ve yoluna devam etti. Bir taksi şoförü, müşterisini indirirken bir teşekkür ya da gülümseme beklemedi, çünkü böyle şeyler artık yoktu.
İş yerlerinde herkes görevlerini yerine getiriyordu ama hiç kimse sohbet etmiyordu. Patron çalışanlarına emirler verdi, çalışanlar ise sadece yerine getirdi. Bir hata yapıldığında kimse kızmadı, kimse üzülmedi. Toplantılar mekanik bir düzene dönmüştü. Sanırsın insanlar değil de uzaylılar görüşme yapıyorlardı. Kimse geleceğini düşünmüyor, kimse hedef belirlemiyordu. İş yerindeki arkadaşlıklar, geçmişte kalmış birer hatıra gibi silinmişti ortadan.
Televizyon haberleri olağan olayları aktarıyordu ama sunucuların yüzlerinde hiçbir ifade yoktu. Şehirde bir trafik kazası oldu, insanlar durup baktı ama kimse yardıma koşmadı çünkü acıma duygusu da diğer hisler,ruhlar gibi ortalıktan kaybolmuştu. Hastanelerde doktorlar hastalarına sadece birer iş olarak bakıyor, kimse endişelenmiyordu. Bebekler ağlamıyor, anneler onları şefkatle sarmıyordu. Okullarda çocuklar sessizdi, öğretmenler ders anlatıyordu ama hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı.
Günün sonunda herkes evine döndü. Yemek yendi, işler tamamlandı. Evlilikler, aileler, dostluklar—her şey var olmaya devam ediyordu ama artık anlamını yitirmişti. Bir kadın, eşiyle konuşmadan yemek masasını topladı. Bir baba, çocuğunu kucağına almadan uyumasına izin verdi. Hiç kimse kimseyi özlemiyordu. Dostlar bir araya gelmiyor, hatıralar anlatılmıyordu. Geçmişin hiçbir anlamı kalmamıştı artık.
Gece oldu. İnsanlar ışıklarını söndürdü, uykuya daldı. O gün kimse mutlu olmadı, kimse üzülmedi. Dünya, ilk kez duygular olmadan bir günü tamamlamıştı ve ne yazık ki kimse bunun farkına varmamıştı daha da doğrusu varamamıştı.