Yıllar boyunca dünyanın insana sunduğu güzelliklerin değerini bilmeyen insanlığın, bilinçsiz davranışları yüzünden bu güzelliklerden mahrum kalmak zorunda bırakılan nesiller büyütülmüştü. İnsanlık doğanın bu güzelliklerinin öylece kaybolup gitmesine göz yumamayıp harekete geçmeye karar vermiş ancak başarılı olamamıştı. Bu mağlubiyeti kendine yediremeyen insanoğlu bu seferde yapılabilecek bir şey kalmadığına karar verip kendilerini dört duvar arasına hapsetmişti.
Dışarı ile olan tüm bağlantılar kesilmişti, gökdelenlerle dolu kocaman bir yaşam alanı inşa edilmiş ve bu yaşam alanı etrafını çevreleyen geniş bir duvarla dış dünyadan izole edilmişti. Burada doğup büyüyen insanlar vardı. Kuş cıvıltılarını, deniz dalgalarının kayaya çarpış sesini, yaprakların rüzgar ile hareket ederken çıkardığı sesi hiç duyamamış; güneş ışığının tenine hiç değmediği, akşam yürüyüş yaparken yüzünde ay ışığının yansımasını göremeyen nesiler yetişmiş burada. Tüm bu doğal güzelliklerden habersiz ancak hakkında anlatılan hikayelerle büyümüş ve bir gün bu hisleri tatmanın hayali ile büyümüş çocuklarmış bunlar.
Onları meraklarını gidermekten alıkoyan şey ise içlerinde barınan, başa çıkamadıkları devasa korkuymuş. Bilinmeyenin korkusu. Dışarı, hakkında onca güzel hikayenin anlatılageldiği ancak neden ulaşılmaz olduğu asla belirtilmeyen, her birimizin görmek için, orada bir kere bile olsa bulunmak için can attığı o yer. Bunca yıl geçtikten sonra insanlığın hala dışarı denen o yeri keşfetmek için bir adım bile atmamasını açıklayan tek şey ise bilinenin verdiği huzur ve güven duygusuydu. Yetiştirilirken bilinmeyenden korkulması gerektiği öğretilen bu çocuklar hiçbir zaman sorgulamak gibi bir kavram ile karşı karşıya gelmemiş.
Ünlü filozof Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi ”İki farklı insan vardır: gerçeği bilmek isteyenler ve yalana inanmak isteyenler.” Buradaki insanlar anlatılanlara ne olursa olsun bağlı kalınması ve asla sorgulanmaması yönünde eğitilmişlerdi. Anlatılan şeyi doğru olarak kabul ediyor ve arkasında bir şey aramıyorlardı. Fakat yöneticilerin hesaba katmadığı bir gerçek vardı kimse bir topluluktaki her bir bireyin düşüncelerini ve hareketlerini kontrol edemezdi, aralarından yeni fikirler doğuran, sorgulayan, sisteme baş kaldıran bireyler ortaya çıkacaktır.
Bu dört duvar arasında geçen hayatlarından memnun olmayan dışarıyı keşfetmek isteyen, yapabileceklerinin kısıtlanmadığı bir yerde özgürce hayatlarını sürdürmek isteyenler yönetimden gizli toplanmalar düzenledi. Herkesin fikirlerini ortaya koyarak iyi planlanmış, büyük bir plan ile isyan başlatıp yönetime baş kaldırması sonucu halk kendi içlerinde bulmak için çabaladıkları o gizli cesareti kendinde buldu. Halkla baş edemeyeceği kararını alan yönetim bu baş kaldırışı olabildiğince yumuşak bir şekilde atlattıktan sonra öne sürülen fikirleri değerlendirme sonucunda toplu bir karara vardı. Araştırma ekipleri ile dışarıyı keşfe çıktı…