Sema, okuduğu alanda meslek sahibi olamamış yüz binlerce insandan sadece biriydi. Küçükken oyuncak bebeklerine evde bulduğu malzemelerle kıyafet yapmayı ve onları süslemeyi çok severdi. Bu sebepten de Sema üniversitede çocukluğundan beri hayali olan Tekstil ve Moda Tasarımı okumuştu.
Sema bir ortama girdiği zaman kolaylıkla dikkati üzerine çekebilen bir görünüşe sahipti. Uzun boyuyla, keskin sert ve bir o kadar güzel olan mavi gözleriyle, gür ve uzun sarı saçlarıyla adeta bir Barbie bebeğe benziyordu. Kilosu gayet normal ve yüzünde en ufak bir leke bile yoktu. Böylesine güzel bir kız olan Sema’nın tek bir kusuru vardı: yalan söyleyememek. Sema küçüklüğünden beri içi dışı bir biriydi. Dürüstlüğünden dolayı çoğu ortamda pot kırmıştı.
Sema’nın bugün yeni işinde ilk günüydü. Dün geceden kurduğu alarmla birlikte uyandı ve daha iyi ayılabilmek için duşa girdi. Daha sonra uzun sarı saçlarını taradı ve şekillendirdi. Altına siyah bir kot pantolon ve üstüne de bir tişört giydi. Artık tamamen hazırdı. Çantasını aldı ve yola çıktı.
Sema oturduğu evin bir alt sokağındaki kafede garsonluk işine başlamıştı. Ev ile kafe arasındaki mesafe tahmin ettiğinden daha yakın olduğu için beklenilen saatten daha erken gelmişti. Sema bunun geç gelmekten daha iyi olduğunu düşünüp devam etti. Kafenin sahibi Furkan Beyle uyulması gereken kuralları tekrar konuştular. Furkan Bey Sema’ya anlaşılmayan bir şey olup olmadığını sordu, Sema “Her şey.” cevabını verince ortam bir an için derin bir sessizliğe büründü. Sema neyse ki durumu toparladı ve “Her şeyi anladım demek istedim.” dedi. Saat daha erken olduğu için çok müşteri yoktu. Sema da bu nedenle kafede çalışan diğer garsonlarla tanıştı. Sema Nil ile daha iyi anlaştığı için onunla biraz sohbet etti. Nil kumral tenli, kahverengi saçlı ve ela gözlüydü. Boyu Sema’ya nazaran kısa ama ortalamanın üstündeydi. Üstüne siyah boğazlı bir kazak vardı ve Sema gözlerini kazağın boğazlı kısmına dikmiş öylece bakıyordu. Nil daha ne sorun olduğunu soramadan Sema ”Keşke boğazlı kazak giymeseymişsin, çok yakışmamış.” dedi. Nil bu sözü duyduğuna inanamadı, normalde bu kazağı giydiği zaman arkadaşları ona iltifat ederdi. Sema yanlış bir cümle kurduğunu fark edip kendisinin hep böyle dürüst olduğunu, moda tasarım okuduğu için bu şeyleri daha iyi anladığını söyledi ve özür diledi. Nil bunları duyduğuna bir nebze rahatlamıştı.
Öğleden sonra kafe iyice doldu. Üçlü bir arkadaş grubu geldi ve camın kenarındaki masaya oturdular. Sema hemen yanlarına gidip ne istediklerini soracaktı fakat kızlar birbirlerine iltifat ediyorlardı. Sema söze hemen atladı, cama yakın oturan kıza toplu saçın ona hiç yakışmadığını, onun yanındakine ise gri bluzun ona hiç yakışmadığını ayrıca rengi de onu soluk gösterdiğini söyledi. Tabi bunu söylediğine çok pişman oldu ve masadaki herkesten özür dileyerek siparişleri aldı.
Bugünden sonra Sema kendine bir söz verdi. Kendi düşüncelerini öncelikle aklında tartmadan dışarıya söylememeye karar verdi. Yine dürüst olacaktı ama bu her şeyi söylemesi anlamına gelmiyordu.