Bazen öldükten sonra yaşamaya başlardınız. Ruhunuz parçalarını okunmayan satırların arasına saklar, söylenememiş kelimeleri yazar, bu evrende yaşanamamış şeyleri yaratırdınız. Sadece eserinizin basılmaması için sadece geçiştirilmek için. Her yere başvurursunuz, sosyal medyayı denersiniz ama bir ateş gibi yayılacak alan olmadan, yelleyecek insan olmadan sönersiniz. Bazen kendi kelimeleriniz o kadar yoğun olur ki durduramazsınız, bir sel gibi sizi yalayıp yutar. Kendi kelimelerinizde boğulmak nedir bilir misiniz?
Bazen sabahın ilk ışıklarında değil de gölgeniz yokken uyanmak en iyisidir. O yüzden tam olarak bunu yapıyorum. Havanın nasıl tasvir edildiğini hiç sevmemişimdir. Sadece bir hava durumu ya da olaylarla bağlaştırılmak için bir alet değil de belki de Tanrı’nın tuvalidir. Anlık bir düşünce, aklına gelen bir kafiye ya da anlaşılmamaya mahkum bir his. Hava yağmurlu… Bazıları için karamsar diğerleri içinse huzur. Bence kirlenmiş ruhları yıkamak, ruhsuzları boğmak, tertemiz ruhlara sıcağın değerini öğretmek için yağar. Ben hangisiyim, keşke bilsem. Bazı sorular cevapsız kalmak için vardır.
Kahvaltımı -ya da bu durumda öğlen yemeğimi- yaptıktan sonra işime gidiyorum. Sanki evren benimle dalga geçiyor. Yazmayı bu kadar seven bir ruhu, her gece bir okunma için dilenen kulu sipariş yazmaya zorluyor. Belki de benim suçum: Kelimelerin gücünü yeni anlayabiliyorum. Ne kadar kolay manipüle olduklarını, asla yalan söylememe gerek olmadığını, insanların ne kadar kolay kandırıldığını… Bilgisayarına hevesle bir şeyler yazan insana takılıyor gözüm. Belki o zirveleri görebilir ancak ben mezarımda da olsa okunmak isterdim.
İşim bittiğinde parka geçiyorum. Güneş kan dökerek gökten düşmeye başlamış bile. Ay gibi olmak var aslında. Orijinalliği satıp başkasının yazısına iki üç krater ekleyip “ben” diye anlatmak. Derin bir nefes alıyorum tüm gün içimde yanmaya çalışan kıvılcımları yellermişçesine. Sadece karakterler ve düşünceler kalıyor o anda. 20 karakter kafamda aynı anda düşünüyor olabilir ama normalde olduğundan daha iyi. Çünkü her an boşluğumu arayıp bana saldırmayı bekleyen sivri kelimeler yok onların zihinlerinde.
Kalemimi bıraktığımda karanlık yer yüzünü ele geçirmiş bile. Aya bakıyorum, beni hep çok düşündürmüş ilham kaynağım olan varlığa. İnsanlara ne kadar da benziyordu. Başka birinin ışığını çalıyor, kendisinden büyük birinin etrafında dönüyor ve kimseye göstermediği karanlık bir yüzü var. Yıldızlar da çok bencildir aslında. Bazılarının sistemi bile yok. Patlayacaklarını bile bile birini yanlarına çekip muhtaç duruma bırakıyorlar. Her sanatçı yıldızlara benziyor aslında bazıları bencil olmayı beceremeyip bir sürü gezegeni ısıtıyor bazıları ise kendilerine yetiyor. N’olursa olsun ölünce evrende bir parçalarını bırakıyorlar. Evime girince düşüncelerimi boğmak için soğuk bir duş alıyorum. Uykum normal saatlerde beni terk ettiği için kendimi kitaplara bırakıyorum. Elbette bir gün yayımlanacağım, diyorum kendimi rahatlatmak için. Evimde göz gezdiriyorum: Yerler, duvarlar, masalar… Hepsinin üzerinde kitaplar var. Bir gün birinin yerindeki ilham dolu kitap olma ve geçmişte kendime verdiğim sözü tutma dileğiyle uyuyorum bu gece de…