”Aman Tanrım! Gerçekten ucuz kurtulmuşum!” diye güldü Frederico. Arkadaşları da tepkisini görünce ona katıldılar, odada çınlayan kahkaha sesi koridordan duyulabiliyordu.
Durumun ciddiyetini hala anlamadılar, diye düşünde Patrick. Batıl inanç gibi gelse de kulağa, dikkatli olmak önemli.
”Gerçekten, Frederico. Belki de onları dinlemeliyiz. Ne dediklerini duymadın mı?” Patrick korkusunu bastırarak suratını başka bir duyguya boyamakta ustalaşmıştı, bu yüzden de ölme korkusu karnında kötü bir his yaratsa da, sanki içki bardağının doldurulmasını istiyormuş gibi bir ifade vardı suratında.
Sakin ol.
Frederico bir yudum daha aldı ve arkadaşının sırtını güven verircesine sıvazladı.
Klişe bir barda oturuyorlardı. Patrick’in endişeyle tırnaklarını sürttüğü tahta masa, barın sonuna kadar uzanıyordu ve etrafında birbirine tezat duran insanlar vardı: nerede olduğunu şaşıran çocuklar, kollarında göze çarpan deri çantalar tutan kaslı adamlar ve kanını donduracak deri ceketliler. Gece olmasına rağmen barın içi göz alacak kadar aydınlıktı, dumanın ve tozun arasından süzülen mum ışığı ve patlamak üzere olan birkaç ampül sayesinde küçük odadaki her ayrıntı belli oluyordu. Tavanda kasabada gelenek olan bir sembol ve kelime vardı: calea.
Bu sert ışık, endişe sayesinde Patrick’in alnında oluşan çizgileri abartıyordu.
”Anlatmaya devam etsene,” diye başladı Frederico, destek için Patrick’in omzuna dayanmaya başlamıştı bile, ”İlgimi çekti.”
Eğer kasabanın laneti bizi öldürmezse, alkol zehirlenmesi öldürecek.
”Turistlerin hepsi bunu söyler, zaten onları çekmek için söyleniyor. Annelerimiz biz küçükken iyi davranalım diye yaratılmış bir hikaye işte, saçmalık, hiçbir gerçeklik payı yok.” dedi yabancılardan biri.
Umarım öyledir.
Kimse bu ismi belirsiz yabancının yorumunu takmış gibi durmuyordu ve iri olan içkisini sonuna kadar yudumladıktan sonra hikayesine devam etti.
Iterrio kasabası, bir çift kendi restoranlarının önünde vahşice öldürüldükten ve ülkedeki her gazetenin baş sayfasında yer bulduktan sonra ün kazanmıştı. Gazeteye çıkandan daha da ilginç olan kısım ise gazeteyi süslemeyendi; cinayetin ilhamı. Bu ünlü çift, evlendikleri günden beri her sabah aynı saatte dükkanlarını açmışlardı, her hafta aynı saatte yeni ürünler gelirdi, menüde hep aynı çeşitler sunulurdu ve her akşam aynı saatte cam kapıdaki tabelayı çevirdikten sonra kapıyı kitleyip çıkarlardı.
Senkronize edilmiş günleri her zaman aynıydı, ta ki bir grup asi genç bir pazar günü restorana girene kadar.
O gece hakkında çok bilinmese de-ilk kurşun restorandaki kameraya atılmıştı- , gençler restoranın sahibesini ikna edemeyince daha agresif bir yöntem denemeye karar vermişti.
Çift o akşam öldü.
Pazartesi günü restoran aynı saatte açılmadı, gelen otobüsteki ürünler içeri alınmadı, ve dükkan aynı saatte kapanmadı: çünkü hiç açılmamıştı.
Rivayete göre sıkıcı rutinleri bozulduğu için, kasabayı lanetlemişlerdi. Her dükkanın tavanına kazınmış kelimeyi söyleyen herkes kendi rutinlerine girerlerdi: o günü tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar yaşarlardı.
Diğer rivayetlere benzemeyen kısmı ise asla bunun sana olup olmadığını bilmemendi.
”O yüzden tavandaki kelimeyi okumayın.” diye güldü iri adam.
”Calea mı?” yanıtladı Frederico, sarhoşluktan kaynaklanmış hıçkırıkların arasında. Patrick koluna hafif bir yumruk attı.
Sakin ol, bu sadece saçma bir rivayet.
”O yüzden tavandaki kelimeyi okumayın.” tekrarladı adam.
Neden buraya geldim? Hayattım bitti. Karnımdaki hissi dinlemeliydim. Öldük biz.
Frederico bile bir anda ciddileşti, korku suratına tırmandı.
”Ne?”
”Dalga geçiyorum, gerçekten inandınız mı?” diye haykırdı yabancı. Yanında oturan arkadaşları da gülmeye başladı.
Patrick bir an rahatladı.
Paranoyak olma, bir şey olmadı işte.
Patrick gözünün ucundan saati kesti.
11:57
”Biz artık kalkmalıyız, bir kaç saate kalacağımız otel kapanıyor.” Patrick sol kolunu Frederico’nunkinin altına atıp onu kaldırdı, vedalaştıktan sonra bardan çıktılar ve yola koyuldular.
11:59
12:00
17:34
”Aman Tanrım! Gerçekten ucuz kurtulmuşum.” diye güldü Frederico.