Yıl 4079. İnsanlık, tek ve uygar bir medeniyet. Nostalji ve biraz da küçümseme adına izletilen 2000’li yıllardan kalma görüntüler, bir hayal ürünü gibi geliyor bana. Varlığımızın sınırlarını aştığımız bu dönemin yanında geçmiş insanlığın gülünç problemleri bir komedi şovunu anımsatıyor.
Biz, yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Mahvedilmiş her şeyi düzelttik. İnsan aklından da zeki bilgisayarlar ile makineleştik. Bundan sonrası yok. En azından devamını ben, biz hayal edemiyoruz. Uzay-zamanın yasalarını yıktık. Bununla beraber eski zamanlarda duygu adı verilen kavramı da aşmış bulunmaktayız. Evrende sahip olabileceğimiz bütün gücü ele geçirdik. Bundan sonrası yok.
Zamanı istediğimiz gibi şekillendirmemiz, etik ve mantık açısından büyük bir problem gibi görünmüş olsa dahi; bizim bunlara da ihtiyacımız yok. Çözülecek bir şey kalmadığı için doğanın bir parçası olan doğum ile gözlerimizi açıp tek çözüm bulamadığımız olgu olan ölümün vücudumuzda nüksedişini sabırla bekliyoruz sadece. Ama ben beklemek istemiyorum. Ben ileriyi tatmak istiyorum. İşte tam şu an, makinemi ileriye ayarlayacağım. Çalışacak mı bilmiyorum. Alabildiğimce zamanda ilerleyeceğim. Bir çıkış noktası olmalı bunun.
Gözlerimi açtım. Bir şey göremiyorum. Karanlık değil, beyaz da değil. Yokluk, varlık… Bunu beynim anlamlandıramıyor. Düşmüyorum ama ayakta olmadığım da meçhul. Ya ben durdum ya da durabileceğim bir başlangıç hiçbir zaman yoktu. Her şeyin sonu bu kadar mıydı cidden? Belki de geri dönmeliyim. Zaman makineme ulaşmam, geriye tekrar ulaşmam lazım. Makinem yok, bir silüetim yok, ben yokum. Hareket eden, ses çıkaran, görülen, duyulan hiçbir şey yok. Delireceğimi iliklerime kadar hissediyorum. Delireceğim, fakat nasıl? Kendime bakamıyor, kendimi hissedemiyorum. Zaten bir hiçsek, bir zamanlar var mıydık?
Burada zaman, mekan, sen, ben bulunmamakta. Hepsi başladığı gibi bitiyormuş. Yoğun ve sıcak bir oluşumdan hayaller kurduk ve bu hayalleri bir bir gerçek yaptık. Şimdiyse duraksadık. Duraksıyormuşuz daha doğrusu. İlerisi, berisi; bir önemi kalmadı artık bunların. Ruhumun çekildiğini hissediyorum. Ruh diye adlandırdığımız her ne ise, benden uzaklaşıyor.
İşte artık her şey birbirine doğru çekildi, topaklandı. Yokluğun tam ortasına yerleşti. Bildiğimiz evrenin ucu bucağı olmayan bulundurduğu madde miktarı bir araya geldi ve çöktü. Şimdi her şey bir sona mı erdi? Durum bunun tam tersi… Çöken madde çaydanlıktaki su gibi fokurduyor. Bir patlama. Hızla yayılan gaz bulutu, oradan parçacıklara, oradan atomlara ve bildiğimiz maddelere dönüşüyor. Hayır, bu hiçbir şeyin sonu değildi. Haddimizden ilerisini aştık. Artık her şey başa sarıyor. İşte gördüğünüz üzere, artık yeni bir evren daha doğuyor.