İlk defa uzaya gitmeyi başardığımız zaman 1961’di. Düşününce şimdiden çok da uzak değil, fakat bunu başarmadan önce de uzun zamandır dünya dışına başarılı bir şekilde çıkmayı denemekteyiz. Uzayın gönderebildiğimiz her yerine uydular göndermiş bulunmaktayız. Neden dünyanın dışını keşfetmek için bu kadar çaresiziz?
İnsanoğlu her zaman etrafındaki şeylerle ilgili tüm bilgilere sahip olma ihtiyacı duyar. Yaşadığımız dünya ile ilgili ne kadar çok şey bilirsek o kadar iyidir. Bunun yanı sıra uzun süredir üstünde yaşadığımız kaya parçasının bulunduğu uzayda daha neler bulunmakta olduğunu bilme isteği duyuyoruz. Dünyayı keşfetmek ve anlamak da bizim için oldukça uzun bir süreçti. Düşünün bir an önce dünyanın yuvarlak olduğunu iddia eden adamı öldürmeye çalışırken şimdi evrendeki başka bir gezegende yaşam bulmaya çalışıyoruz.
Her ne kadar dünyanın sırlarını ve gizemini çözdüğümüze inansak da çözemediğimiz birçok detay bizi uzayı keşfetmekten alı koyamamış durumda. Ayrıca uzay araştırmaları başladığından beri aklımızı hep şu soru kurcalamakta “ Acaba uzayda yaşanabilir mi? ”. Bu soru ile aslında yapmak istediğimiz ve uğraştığımız şeyi görüyoruz. Biz bu yer küreyi terk etmek istiyoruz ve bunun gelecekte gerçekleşebilmesi için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Burada kurabildiğimiz düzen bize yeterli gelmiyor. Ve her ne kadar “düzen” desek de aslında bizim dünyamızı soktuğumuz durum onun aynı zamanda sonu nu da getiriyor. Her ne kadar şu anda uzayda yaşayabileceğimize dahil kesin bir garantimiz olmasa da her gün uzay araştırmaları için şirketler bir sürü para harcıyor ve bu fanteziyi mümkün kılmaya çalışıyorlar. Peki, dünyadan kaçarak kendimizi kurtarmaktansa dünyayı kurtarmak daha yerli mi olurdu?
Güneş sistemimizde bulunan gezegenler de insanlara uygun bir yaşam imkânı olmadığını biliyoruz. Ve şu anda diğer güneş sistemlerine gidebilecek teknolojiye de sahip değiliz. Demem o ki uzayda yaşama hayallerimiz şimdilik gerçekleşemiyor. Fakat üstünde yaşadığımız dünya hala kötüye gidiyor ve düşündüğümüzden de daha az bir süre içinde yaşamak için tamamıyla elverişsiz bir hale gelecek. Şimdiden kirlilik ve su sıkıntıları bizim hayatlarımızı etkilerken böyle devam ederse bunların insanoğlu için yıkımı ciddi anlamda kötü olacak. Dünya kendini bizim sonumuz gelince onarıp yenileyebilir ama insanlar olarak tek bir şansımız var ve bunu harcarsak geriye dönüşümüz olmaz.
Demem o ki uzayı araştırmaktan vazgeçmememiz lazım. Her zaman etrafımızda olanları öğrenmek için çabalamalıyız. Ama bunu yaparken yanı başımızdaki felaketleri göz ardı etmemek lazım. Eğer varlığımızı uzayda yaşayabilecek kadar uzun sürdürmek istiyorsak dünyayı yaşanılabilir bir yer olarak korumamız lazım. Çünkü nereye gidersek gidelim eğer farkında ve bilinçli olmazsak bulunduğumuz yere sürekli yıkım getireceğiz.
(Farklı gezegenlerde yeni yerleşim yerleri kurarak insanlığın geleceğini güvence altına
almak fikri, iki yüz yıldır zihinleri meşgul ediyor ama acaba insanlık binlerce yıl ötesine
yatırım yapmak yerine Dünya’nın bugünkü sorunlarına mı odaklanmalı?)