İnsanlık olarak yüzyıllardır peşinden koştuğumuz dünya barışı idealinden her gün daha da uzaklaşmaktayız. Yakın zamanda gündeme gelen İsrail-Filistin geriliminin yükselmesi ve global derecede bir savaş haline gelmesi eminim ki hepimizi derinden üzmektedir. Din, ırk , millet fark etmeksizin aralıksızca kurşun ve füze yağmuru altında ezilen siviller; bombalanan hastaneler, okullar ve içinde acı dolu bir şekilde vefat eden insanlar; savaşın ortasında kalan suçsuz yavrucaklar… Düşündükçe insan daha iyi anlıyor savaşın ne kadar büyük bir cinayet olduğunu. Bu sebeptendir ki on yıllardır farklı oluşum (Millet İttifakı, NATO) ve paktlar ile çatışmaların önüne geçilmeye çalışılmış, oluşan gerginliklerde ise sivil zayiatının en az olmasına yönelik kurallar dahilinde gerçekleşmesi yöneliğinde anlaşmalar yapılmıştır. Bunlara rağmen, savaş kuralları ve insan hakları çiğnenmekte ve hala çoğu çatışmalarda siviller hedef alınmakta. İnsanlığın 21. yüzyıla gelmiş olmasına rağmen savaş gibi ilkel bir problemin hala bize etki etmesi saçma ve mantıksızdır. Gelişmişlik seviyesi yüksek toplumların çorak topraklar ve geçmiş atalar üzerine birbirlerine kıymaları yerine, diplomatik yollardan anlaşmayı denemeleri eminim ki herkesin kafasına yatacak olan ortak bir çözüm yoludur. Peki, bu çözüm yollarını nasıl uygulayabiliriz, sürdürülebilir, kusursuz ve çözüm odaklı bir barış nasıl oluşturulabilir? Bu idealin önüne geçen engeller nelerdir, nasıl kaldırılabilir? Kusursuz bir barış toplumu nasıl yaratılabilir?
İlk çözüm, katı kurallar ve uluslararası kurullar kapsamı ile barış halini stabilize etmek, anlaşmazlık durumunda objektif gözlemci ülkeler eşliğinde global platformda uzlaşma yollarına başvurulmasıdır. Bu yöntemle birlikte, çatışma sebebi oluşabilecek problemler konusunda hızlı ve objektif çözüm yolları aranabilir, uluslararası masada haklarını savunan ülkeler sesini duyurabilir ve global barış sağlanabilir. Her ülkenin temsilcisi kendi fikrini ve talebini sunabilir, uluslararası arenada tartışılır ve objektif kararlar verilebilir. Buna rağmen, ülkelerin vereceği kararların taraflı olabileceği, verilecek olan kararların kurul içi yozlaşma ve yanlış propagandalar sebebiyle verilen kararlar adil olmayabilir. Verilen kararlar saptırılabilir; dini, hukuki, politik ve tarihi dogma nedenlerden ötürü mantıktan uzaklaşabilir. Bu sebeple bu fikir her ne kadar uygulanabilir bir çözüm olsa da, kusurludur ve kolayca saptırılabilir. Günümüzde uygulanabilecek en realist çözüm olsa da; hatalara ve dış propagandaya açık, kusurlu bir ideadır.
İkinci çözüm yolu ise, problemi kökünden çözme amacıyla, problemin kökünü yani problemi oluşturan unsuru ortadan kaldırmaktır. Peki nedir bu unsurlar? Sınırlar, devletler , ideolojiler , ırklar , ayrılıkçı fikirler ve toplumlar bu unsurlar arasında yer alırlar. Sebepsiz yere can veren sivillerin de, çıkan savaşların da, tartışmaların, sorunların da en bariz sebepleri şüphesiz bunlardır. Evet, belki kulağa hayalperest, ütopik hatta saçma gelebilir. Ama özgürlüğün herhangi bir baş unsur veya dogma ile kısıtlanmadığı bir dünyada, bu kurallar ve oluşumlar üzerine savaş da çıkamazdı. Yani savaşın ne bir amacı, ne de bir hedefi kalırdı. Kaynağı, neden, ve etki edecek bir hedefi(sonucu) olmayan bir problem, problem unsuru oluşturmaz, yani var olamaz. Her ne kadar bu fikir kusursuza en yakın olan olsa da, şu anki toplumların genel yapısı bu yapıya ayak uyduramaz. Bu sebeple, bu ideal için toplumun ideolojik, sosyolojik yapısının ve politik fikirlerinin yeterince gelişmiş olması gerekmektedir. O zamana kadar, bu fikir rafa kaldırılabilir. Her ne kadar kusursuza yaklaşsa da, bu fikir günümüz toplumundan çok uzaktır ve zamanı gelene kadar alternatiflerine başvurulmalıdır.
Her ne kadar kalıcı barış üzerine yüzlerce farklı fikir ve ideal toplum yapısı olsa da, çoğu ya fazla ütopik kaçmakta ya da fazla iyimser ve basit düşünülmesi sebebiyle çok fazla açığa mahal vermektedir. Günümüzde hala tartışılan kalıcı dünya barışı ideali, ne yazık ki ,bahsettiğimiz alternatif çözümlerden de anlaşılacağı üzere, dünyanın şu anki vaziyetini değerlendirirsek çok uzakta bir hayal olarak kalacağı aşikardır. Ama kim bilir, belki biz olmasak da, çocuklarımız, belki de torunlarımız bu hayalimize ön ayak olabilir. Umut ve barış içinde bir dünya dileği ile…