Dudak Uçuklatan Çevreci Hareket

Son yıllarda özellikle karşımıza çıkan bir terim var, çevreci şirketler ve insanlar tarafından sıklıkla kullanılan ve bu yüzden de bizim aklımıza kazınan bir kavram. Kurumlar artık sürekli olarak “Karbon ayak izi nedir, nasıl azaltılır, ne yapabiliriz?” diye söylenip duruyorlar. Greenpeace, WWF gibi çevreci kurumlar ve Apple, Google gibi dev şirketler bir şekilde anlaşmışlar: Karbon ayak izini azaltacaklar. Bu yazıda klişe bir şekilde bunu desteklediğimi söyleyip devam edebilirdim ama bu sefer size daha ilginç bir şey anlatacağım.

Eğer vefakar Google’ın sitesine girip rüzgar türbini tarafından üretilen enerji miktarının sıralamasına ve dünyadaki en yüksek gayri safi yurtiçi hasılasına sahip ülkelere ve verilerine bakarsanız bir benzerlik göreceksiniz. Aynısı güneş enerjisi santralleri, elektrikli araba kullanımı, bisiklet kullanımı ve benzeri çevreci aktiviteler için geçerli. Fakat pek de şaşırtmayacak şekilde, bu listelerde olan belli ülkeleri bir başka sıralamada da üst sıralarda görüyoruz: karbon emisyonu.

Aynı zamanda pek de pahalı bir iş bu çevrecilik. Sadece bir tane rüzgâr türbini kurmanın bedeli 2 ila 4 milyon Amerikan Doları arasında değişiyor. Basit matematik ile Ankara gibi bir şehrin bir günlük elektrik tüketimini hesapladıktan sonra bölme işlemiyle beynimizi biraz daha zorlarsak, 8 milyar dolar ile başkente yetecek kadar enerji üreten bir güneş enerjisi santrali kurabiliriz (Ankara’nın sürekli güneş alan bir yerini bulursak tabii). Elektrikli araba almak isterseniz de en az 35 bin dolar yani vergisiz 260 Türk Lirası’na ihtiyacınız var. Bu fiyatlar sizi çok mu üzdü, gidin bisiklet alın ve işe gidene kadar Ankara’nın pek çok yokuşunda zorlanmadan sürmeye çalışın!

875,8 milyar lira bütçesi olan Türkiye’yi şimdilik bir tarafa alalım. Gelin Orta Afrika’ya, Afganistan’a, Suriye’ye gidip; açlıkla, hastalıkla, savaşla, cahillikle, fakirlikle boğuşan milletlere çevrecilik ve küresel ısınmayı anlatalım. Bu yazıyı yazarken amacım duyarlı olmak değil hiçbir şekilde. Sadece gerçeklere bakmanızı istiyorum. Gelişmiş ülkeler ve gelişmemiş ülkeler arasında öylesine bir ekonomik uçurum var ki artık arayı kapatmak neredeyse olanaksız. Çevreci kurumların durumu da şaşırtıcı değil. Çoğu kurum Avrupa merkezli ve Avrupa Birliği ile beraber çalışıyor.

Kimse kimseye yardım etmiyor çıkarları yoksa işin içinde. Greenpeace gibi kurumlar bir yana, koskoca Birleşmiş Milletler çevre konusunda bir karar alana kadar zaten kim bilir kaç insan fakirlikten ölüyor. Gelişmiş devletler de haklı tabii: Kim birine karşılıksız para vermek, karşılıksız yardım etmek ister ki? Siz belki “duyarlı bir birey” olarak vakıflara bağış yapıyor veya farklı bir katkıda bulunuyor olabilirsiniz fakat bu hareket bireysel olduğu sürece hiçbir yere varamayız. Eğer benim neslim dâhil sonraki nesiller altmışlı yaşlarında kendilerini oyunlarda, filmlerde gördükleri distopik hikayelerin baş karakterleri olarak bulmak gibi bir istekleri yoksa bir şeyler yapmamız gerekiyor.

Sanayi Devrimi’nden beri çizilen tüm emisyon grafikleri yukarı bakıyor ve düşmek gibi bir planları yok. Çok karamsar bir yazı oldu fakat gerçeklerle yüzleşmek gerekir: beraber hareket etmezsek bilim adamlarının dediği gibi 2030’dan sonra hepimiz büyük bir sorun ile karşı karşıya olacağız, çözemeyeceğimiz bir sorun.

 

Kaynakça:

(Visited 50 times, 1 visits today)