“Uzun zaman önce, çocukken hayaller kurardım hep. Annemler hep iyi bir evlat olduğumu söylerlerdi. Annem ve babam beni çok güzel yetiştirdiler. Bir Noel akşamıydı. Annem bize güzel bir yemek hazırlamaya çalışıyordu. Durumumuz pek yoktu. Saat 6 sularında aileme destek olmak istedim. Annem aldığı tavuğu bir şekilde pişirmeyi deniyordu. Ben ise oturduğumuz Langwasser Mahallesi’nde ki parkın oradaydım. Yanımda mahalledeki diğer çocuklarda vardı. Etraftaki taşları toplayıp üst üste diziyorduk. Çocukken ki hayal gücümüzle bu yaptığımız şeyin Langwasser Mahallesi’ni temsil edeceğini düşünüyorduk. Ben bir süre sonra uzaklaştım yanlarından. Mahalle de oturan Matthew Amca’nın yanına gittim. Matthew amca içindeki çocuk ruhunu sonuna kadar korumuş bir insandı. Beli felç kalmış olsa bile kendisi tekerlekli sandalyesi üzerinde devamlı evinde dönüp dururdu. Büyük bir kitaplığı vardı. Matthew amca beni çok severdi ve hep benim yanında bulunmamı isterdi. Bende onu çok severdim. Bu yüzden evine uğramak istedim. Aklımda bir fikir belirdi. Matthew Amca benim yanımda bulunmasını istiyorsa ve ailem de zor durumdaysa ben Matthew Amca’nın yanında işe başlayabilirdim. Aslında yavaş yavaş başlamak zorunda olduğumuda hissediyordum. Günden güne daha da kötüleşiyordu durumumuz. Bu kadar problemimiz olsa bile ailemizdeki sevgi bizi birbirimize bağlıyordu. 2 kardeşim annem ve babam bunların üstesinden geliyorduk. Fakat çocuk aklıyla bunu düşünemiyordu. Sevginin önemini daha yeni öğreniyordum. Daha henüz 6 yaşındaydım. Bunları düşünürken vardığımı fark ettim. Kapısını çaldığımda her zamanki neşesiyle “Hoş geldin!” diye bağırdı. Yüzünde bir gülümseme adeta evi ısıtıyordu. Bende içeri girdim ve konuşmak istediğimi söyledim. Matthew Amca’ya onun yanında işe girmek istediğimi söyleyince Matthew Amca “Eğer yanımda bütün gün duracaksan senin teklifini neden reddedeyim? İş olarak da senden istediğim bir şey var zaten!” dedi. Hala içimi ısıtıyordu gülümsemesi. Ben ona ne iş yapacağımı sordum. Matthew Amca ise bana “Senden ne yapmanı istiyorum biliyor musun? Senden benimle hayal kurmanı istiyorum. Ara sıra şuradaki büyük kitaplıktan kitap veya masal okursan sevinirim!” dedi. Ben böyle bir yanıt aldığımda şoka uğradım. Fakat hiç bir şey diyemedim. Çünkü en az onun kadar bende seviyordum hayal kurmayı! Bir süre sohbet edip mutluluklar içinde ayrıldım evden. Evden çıkınca bir üşüme geldi bana. Bir an düşündüm o anki çocuk aklıyla. Acaba Matthew Amca gerçekten içimi mi ısıtmıştı? Resmen mutluluk yoksunu olarak girdiğim evden bolluk bereket içinde çıkmıştım. Matthew Amca hayat enerjisiyle etrafa bir mutluluk saçıyordu. Hayat böyledir işte! O konuşmamızın ardından işe başladım. Annem bizim yaptığımızı takdir ediyordu. Fakat zaman durdurulamıyordu. Bende büyüyordum. Artık annem ve babam bile çok seviyordu Matthew Amca’yı. Ben 13 yaşıma geldiğimde aramızda bir dostluk bağı oluştu. Resmen bizim akrabamız gibiydi. Ancak ben 13 yaşındayken ailem taşınma kararı aldı. Bu bir zorunluluktu. Nitekim artık mahallenin karşısında sanayileşme başladı. Kocaman apartmanlar resmen mahalleyi sarmış kuşatıyordu. Her yerden gelen dumanlar atıklar o güzel mahalleyi mahvediyordu. Resmen bir inciyi parçalıyorlardı. Biz ise ailem ile çok uzak bir mahalleye taşındık. Ben her zaman çok özleyeceğimi düşündüm Matthew Amca’mı. Fakat uzakta olsak bile birbirimizden aramızdaki bağ kopmamıştı. Uzaklıklar dostluğumuzu bitirememişti. Sanki aramızda telepatik bir bağ vardı beni ona bağlayan. Birbirimizi hiçbir zaman unutmadık. Bir postacı vardı tanıdığımız. O resmen iki dostun bağının asla kopmayacağını görmüştü. Dostluğa kilometreler engel olamazdı. Mesafe ne kadar uzarsa uzasın sadece bir uzunluk ölçümüydü. Postacı her mektubu gördüğünde okurdu, daha gençti. Her okuduğu mektupta bize dönüp gülümserdi. Onun da yaşama enerjisi vardı.
Mesafeler ayıramamış bizi,
Dostluğumuz böyleymiş
Uzaklarda olsan bile
Her zaman yankılanıyormuş sesin!
Yanımda olmasa bile her zaman yankılanırdı sesi. Mesafeler ayıramazdı. Böyleydi işte o zaman Dünya. Herkes birbirine sevgi saygı çerçevesinde yaklaşırdı. Ben sadece 14 yaşındayken bile her zaman Matthew Amca’ya şiir yazardım. Çok severdim onu. 16 yaşındayken artık hiç konuşamıyorduk. Yolda giderken postacımıza rastladım. Konuşmaya başladık. Bizim dostluğumuzu çok takdir ettiğini söyledi. Giderken elinde tuttuğu kağıdı göremedim. Elimi cebime attım ve bir kağıt buldum. Üstünde bir adres yazıyordu. Adres tanıdığım bir mahalledeki evi gösteriyordu. Hızlıca yürümeye başladım. Elbette gideceğim yer Langwasser Mahallesi değildi. Çok uzaktı. Hızlı adımlarla oraya gittim. İçeride Matthew Amca vardı. Konuşmaya başlamadan önce ikimizde bir süreliğine birbirimize baktık ikimizin de gözünden yaş geliyordu. Ardından sarıldık sımsıkı birbirimize…”
Peki sonra ne oldu Victor Amca? Kavuştunuz mu peki? diye sordum.
Victor Amcam “Tabii ki! Çocuklar hiçbir zaman unutmayın: Gerçek bir dostlukta mesafeler sadece kilometreler ve sayılardan ibarettir. Hatta bazen dostlukları değerli kalan şey mesafelerdir. Sizden tek bir ricam olacak. Hiçbir zaman dostlarınızı mesafelerin yok etmesine izin vermeyin!” dedi ve Victor Amca’nın bir kez daha gözleri doldu hayat hikayesindeki dostluğu anlatırken olduğu gibi.