“Ben suçsuzum gerçekten. Lütfen inanın bana!” diyerek ağlamaya devam etti ak saçlı yaşlı kadın. Titreyen sağ eli göğsünde, sanki nefes alamıyormuşçasına bedenini örten koyu kahve yün kumaşı kavrıyordu. Korku dolu gri gözleri odanın her köşesinde geziniyordu, bir çıkış arıyorlardı. Elimdeki kahve dolu bardağı içimde tuttuğum nefesi vererek masaya bıraktım. Gözlerimi şimdi tedirginlikle sallanmaya başlamış olan kadından ayırmadan tam karşısındaki tahta sandalyelerden birine oturdum.
“Bize yardım etmeniz gerekiyor ki biz de size edelim Bayan Monet,” dedim sesimi yükseltmeden. Zaten yeterince korkmuş olan zavallı kadın yerinde sıçradı cümlem üzerine. Elleri birkaç saniye öncesine kıyasla daha şiddetli titremeye başladı.
“Lütfen… Ben hiçbir şey yapmadım. Bana inanmalısınız.” sesi de bedeni gibi titriyordu, ağzından çıkan kelimeleri zar zor seçebildim. Güven vermek için samimi olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle masaya eğildim ve ellerine uzandım. “Bana neler olduğunu anlatırsanız size yardımcı olabilirim,” dedim.
Birkaç saniyeliğine kararsız gözükse de etrafımızı saran gri duvarlara tekrar göz attıktan sonra bana dönüp kafasını salladı. Titremesinin sadece biraz da olsa azaldığını görünce yavaşça geriye çekildim. Arkama yaslanıp kollarımı bağdaştırdığımda bakışları yeri buldu, bir süre eteğinin yere sürünen kısımlarını inceledi.
“Ben…” fısıltıyı andıran sesiyle konuşmaya başladı. Anlatmak istediğini anlayabiliyordum ancak neler olduğunu hatırlamakta zorlandığını düşündüm. Belki de gerçekçi bir yalan uydurmaya çalışıyordu. “Ben tam olarak ne olduğunu bilmiyorum,” dedi en sonunda zar zor çıkan sesiyle. Elleri göğsünden kucağına düştü yavaşça.
“Ben o evde yaşamaya bir hafta önce başladım sadece. Hanımefendinin özel isteğiydi,” dedi gözleri saniyeliğine benimkileri bulup geri ellerine döndükten sonra. “Bir hafta boyunca olağandışı hiçbir olay yaşanmadı da zaten. Bu gece de önceki geceler gibi geçer zannetmiştim,” diyebildi zorlukla. Sesi gittikçe azaldı ve en sonunda ağlamaklı bir fısıltıya dönüştü. Birkaç saniye sessizce gözyaşı dökmesine izin verdim.
Ağlaması yavaşlayınca hızlıca toparlandı, ıslak gözlerini kollarına sildi ve derin bir nefes aldı devam etmeden önce. “Benim görevim mutfağı temizledikten sonra biter saat gece yarısını geçtiğinde. Odama dönmüştüm ve uyumaya hazırlanıyordum. Ne olduysa o an, ben mumları üflediğim sırada oldu.” elleri tekrardan titremeye başlamıştı. Kendi odasında bulunan diğer yardımcıların ifadelerinden ne eksik ne fazlaydı söyledikleri ancak zaten zar zor konuşabiliyordu.
“Bir çığlık duydum. Diğerleri de duymuş olsa gerek ki dışarı çıktığımda herkes oradaydı. El’e veya Audrey’e sorabilirsiniz. Beni gördüler! Yalan söylemiyorum!” diyerek tekrardan kendini savunmaya geçti. Kafamı salladım ona anladığımı, zaten diğerleriyle konuştuğumu göstermek amacıyla. Yavaşça tekrardan sakinleşti, tekrardan arkasına yaslandı. “İlk Diana girdi odaya zaten. Sonra da biz takip ettik,” dedikten sonra bir eli hemen ağzını buldu. Gözlerimi kusacağını düşünüp tavana diktim ancak birkaç öksürükten sonra yeniden ağlamaya başladı.
Hikayenin devamını biliyorduk zaten. Her bir yardımcı aynı şekilde anlatmıştı olayı ancak hala belirleyebileceğimiz bir şüpheli yoktu. Herkesin ifadesi birbiriyle uyuyordu. İç çekerek kalktım sandalyeden. “Anlıyorum Bayan Monet. Teşekkür ederim yardımlarınız için, isterseniz evinize dönebilirsiniz,” dedim yorgunluk ve bıkmışlıkla. Yaşlı kadın yavaşça kafasını sallayıp sessizce odadan çıktı.
Ne o anda ben ne de binadaki diğer insanlar bu dört yaşlı kadının kapı dışında birbirlerine bakıp sırıttıklarını, el ele binadan ayrıldıklarını gördük. Birkaç gün sonra ise zaten ortadan tamamen kaybolmuşlardı.