El âlem ne der? Çok mu taktık bu el aleme biz? Kendi mutluluğumuz, üzüntülerimiz, acımız ya da coşkumuzun bir parçası olmayı ya da bunlardan bir parça çalma hakkını nasıl verdik onlara?
İnsanlar sosyal varlıktır düşüncesinin altına sığınıp başkalarının düşüncelerini hayatımıza bu kadar almak ne doğru ne de hayat kalitemizi etkileyebilecek bir şey olmalı. “Bugün de ne kadar garip giyinmişsin ya. Hiç o öyle olur mu. Bu sana yakışmadı. Tamam da ben iyiliğin için söylüyorum. Bence sen öyle yapma, bak bu daha iyi. Hayatında neler var neler yok, biraz dökül bakalım. Alt komşunun ne giydiğini gördün mü, hiç yakışmamış. Bu saatte ne yapıyor acaba? Bırak da yardım edeyim…” ve daha niceleri. İnsanlar ne ara kendi hayatlarına odaklanmayı bırakıp başkalarınınkine musallat olmaya karar verdiler. Bu, kendi rezilliklerini örtmek ya da karanlık iç dünyalarından biraz da olsa kurtulmak için miydi?
Ne olursa olsun ne ailemizin ne arkadaşlarımızın ne akrabalarımızın ne de komşumuz dediğimiz insanların hayatımızda bir söz payı vardır. Bu sadece bize aittir. Ne giydiğimiz, nasıl davrandığımız, ne içtiğimiz, kimlerle arkadaş olduğumuz, sevgilimizin olup olmadığı, eve ne zaman döndüğümüz… Bu tercihlerin hepsi bize ait olmalıdır. Ne yazık ki insanlar başkalarının hayatına paldır küldür girmeyi, ölçülü bir biçimde tavsiye vermekle karıştırıyorlar. Ailemiz ya da arkadaşlarımız ya da yakın dediğimiz kişilerin sadece ve sadece öneri verme hakkı olmalıdır. Fakat bu tavsiye daha da farklı kapılar açabiliyor kavram yangılarıyla birlikte. Aile kavramı ise bunlardan biri. Yanlış anlaşılmış olan bu kelime yüzünden aileler bireyleri manipüle edilebiliyor. “Annenim, senin için en iyisini ben bilirim. Baban/Annen olarak buna izin vermiyorum. Hiç mi hatırım yok üstünde, çabuk buraya gel. Öyle çıkma dışarı yoksa hakkımı helal etmem…”
Bu hayatta sadece kendimiz için yaşamamız gerektiğini anlamak bazı insanlar için zor oluyor, bu zorluk sürecinde de etrafındaki kişilere zarar vermeye devam ediyor söz konusu kişiler. İşte tam bu sebepten dolayı da sosyal problemler ortaya çıkıyor, baskı yapılan bireyde farklı sorunların çıktığı gibi. Baskı altında kalan kişi kalıplara uymaya çalışırken denileni yapmaya, başkalarının ağzına düşmeden yaşamaya çalışıyor. Bu sırada yargılayan kişi ise kendinde bu konu hakkında konuşma özgürlüğünü görüp istediği gibi diğer kişiyi rencide ederek oldukça büyük sorunlara yok açıyor. “El âlem” olan bu kişiler kendi sıkıcı ve bunaltıcı yaşamlarından bir tek bu şekilde mi kurtuluyorlardır nedir, onlara uymayan bir şeyi anında düzeltmeye çalışırken geçmişte aynı şekilde onlara yapılan bu davranışların döngüsünü de istemeden devam ettiriyorlar aslında.
Döngünün kırılması o kadar da zor değil mantıklı düşününce. Döngüyü, buna maruz kalanların devam ettirmemesi bir seçenek mesela. İnsanların sadece kimin için ve nasıl yaşadıklarını kavrayıp anlamaları yeter. Zaten bu sırrı çözebildiklerinde ya da en azından çözmeye çalışmak için attıkları ilk adımlarda diğer insanlarla oyalanmanın ne kadar boş ve zaman öldürücü bir uğraş olduğunu anlıyorlar.