Hiç yaşadınız mı? Hani bazen bir şey olur, çok istersin yaşansın, gerçek olsun. Her gece onu düşünür, dualar edersin. Belki içten içe inanmazsın olacağına, öğrenilmiş bir çaresizlik yatıyordur beyninin en dip köşelerinde. Yine de umut etmekten hiç vazgeçmezsin. Öyle anlar olur ki ‘’ölümüm bu umutlardan olacak’’ dersin. Ama yine de bilirsin ki Nazım haklıdır, umutsuz yaşanmıyordur. İhtimallerin heyecanı insanın tüm bedenini ele geçirmiştir. Senin için dünyadaki en önemli şey onun olmasıdır, o yoksa hayatın anlamı yoktur, tüm o yaşam dolu Doğan Canku şarkıları boşunadır sanki…
Bazen hiç olmaz bu. Bazense olacak gibi olur ama olmaz. ‘’Murphy Kanunları sonuçta’’ der geçersin. Dersin demesine ama, keşkeler kalır geride. ‘’Keşke olsaydı’’, ‘’keşke bir kere de olsa mutlu olsaydım’’, ‘’keşke bir kere de boşa gitmeseydi umutlarım’’…
Ve bazen, çok ama çok nadiren, tüm o öğrenilmiş çaresizlikler, içindeki tüm o kötü sesler, sana her gün ‘’Boşa heves etme’’ diyen arkadaşlar yanılır. O şey olur. Şaşırırsın başta, ‘’Nasıl ya?’’ dersin durmadan üst üste, ‘’Ben gerçekten yaşıyor muyum bunu?’’. Gülme gelir çoğusuna ilk başta, bağıranı, zıplayan vardır. Kimisinin midesi bulanır sevinçten, kimisi ise ağlar. İnsan değil mi, bu tepkilerin kişiden kişiye değişmesi normaldir.
Ancak değişmeyen bir şey vardır ki işte tam da burada o sevimsiz Murphy devreye girer. Ve sen, ne kadar elinde olmasa da, o şeyin kıymetini bilemezsin. İnsanın doğasında vardır gerçi bu, tek suçlu sen değilsindir. Hep daha fazlasını ister insan, müşkülpesenttir. Sanki aylardır, yıllardır, belki de ömrün boyunca beklememişsindir bunun olmasını. Nedendir bilmem, bir rahatlama gelir insana. ‘’Artık nasıl olsa oldu’’, ‘’Bundan sonra ölsem de gam yemem’’ ya da bunlar gibi içi boş cümleler kurarsın. Sonra zamanla eskiden onca zaman bunu beklemiş olman ne kadar da mantıksız görünür, ne kadar da abartmışsın gibi gelir. ‘’Amaaan’’ dersin, ‘’Bak oldu da n’oldu? Dünyayı bana mı verdiler?’’.
Sen o bir duvarmışçasına sırtını verip uykuya dalarsın ve uyandığında o duvar orada olacak mı olmayacak mı hiç de önemli değildir. Ancak farkında değilsin ki o duvar yıkıldığında enkazın altında kalan başka biri değil sen olacaksın. Ve çoğu zaman uyandığında olmayacaktır o duvar. İşte o zaman yandın, döngü başa sarar. Sahipken kıymetini bilmediğin her şey, yine isteseler dünyayı ateşe verebileceğin bir hale gelir. Çünkü Freud’un da dediği gibi bir kuraldır bu: ‘’Bir şeyin kıymeti, op şeyin yokluğunun çokluğu ile artar. Ne azsa o kıymetlidir, ne uzaksa onu arar insan…’’