Yağmurlu havaları sevmem diye içinden geçirirken yürümeye devam etti. Belli ki zor bir gün olacaktı, günün başından kafasını negatif düşüncelerle doldurursa işin içinden çıkması çok mümkün olmayabilirdi. Yol üstünde büfeye uğradı, her zaman yediği hardallı sandviçi bir daha tattı. Kahvaltı için kesinlikle iyi bir seçimdi. Gözlüğünün üstündeki su damlalarını ceketinin içiyle sildi ve adımlarını hızlandırdı. Bugün önemli günlerden biriydi, tarih yazmalarına çok muhtemel gözle bakılıyordu. Çok da yüksek olmayan bir sesle taksi diye bağırıp vücut dilini konuşturduktan sonra iş yerine vardı. Ortalama bir bahşiş bırakıp hızlıca özenle hazırladığı belgeleri karıştırdı. Davetiye mektubunu inceleyen güvenlik kapıyı açtı. Hızlı adımlarla yürümeye devam ederken yukarı baktı. İşte gelmişti, Boreas Araştırma Merkezi tabelası karşısında duruyordu.
Başarabileceğimizi biliyorum, benim işime karışma diyerekten çıkıştığı kavgada haksız olduğunu anlaması çok uzun sürmedi. Boş bir hayal miydi hepsi? Onca emek ve milyar dolarların boşa gittiğini düşünmesi bile anksiyetesini tetikliyordu. Dr. Lusan dışındaki herkes hemen dışarı emri geldikten sonra bekleme odasındaki kişi sayısı iki katına çıktı. Odada Doktor Lusan ile baş başa kalan Profesör Doktor Tundra ağır ağır düşünmeye başladı. Kendisi aynı zamanda bu projenin kurucusuydu. Tamamen kamudan gizli yürütülen bu işi eline yüzüne bulaştırmak istemiyordu. Biraz daha düşünüp çözüm bulamadıktan sonra bekleme salonundaki konuklarından fikir almaya karar verdi. Sonuçta buraya gelebilen herkes gerekli elemelerden geçmiş kaliteli fikirlere sahip olan insanlardan oluşuyordu. Koridorun sonundaki teknisyene seslenip sunumu başlatmasını istedikten sonra aynanın karşısına geçti. Musluğu açıp buz gibi suda yüzünü birkaç defa yıkadı. Hazırdı. Yavaş ama net adımlarla basamakları çıktı ve bir el işaretiyle mesajı gönderdikten sonra projeksiyonun ışığının yüzüne yansıması ile sunuma başladı. Bekleyen herkes (önceden orada çalışanlar dahil) çok büyük bir dikkat içinde anlatılanları dinliyordu. Yakasına titizce saklanmış olan mikrofondan gelen sesler yabancı varlık ile hiçbir şekilde iletişim kuramadıklarını ve bilincine erişemediklerini iletiyordu. Sunumu dinleyen otuz kişi arasında birkaç el havaya doğru yöneldi. Kırklı yaşlarında gibi duran bir kadına işaret ettikten sonra kadının argümanını dinledi. Gelen cevap ise işe yaramaz ışıma tekniklerini ve beyin tarama işlemlerini daha önce denedik, ayrıca yabancının vücudunun eksi kırk iki derece altına düşmemesi gerekiyor şeklindeydi. Birkaç işe yaramaz fikir aldıktan sonra sinirlendi, sözde en iyi fikirlere sahip insanlar bunlar olacaktı. Karanlığın arasından gözlüklü bir adam elini kaldırdı. Hiç dikkat çekici olmayan bu adam yuvarlak gözlüğü ile komik durduğu bile söylenebilirdi. Önyargının kötü bir şey olduğunu ilk elden tecrübelemiş olan Androv Tundra adama doğru dönerek onu dinlemeye başladı. Başta kafasında çok oturmasa da adamın dediği her şey doğruydu. Demek verilen elektrik miktarını arttırıp bunun direkt canlının beynine yönlendirilmesini sağlarsak canlının uyanacağını düşünüyorsunuz, sanırım denemekten zarar gelmez.
Adınız neydi beyefendi diye soran Androv karşısındaki adamın boyunun ne kadar kısa olduğunu fark etti. Yumuşak bir ses Vladimir şeklinde cevap verdi. Garip bir şekilde tüyleri diken diken olmuştu. Yabancı bedenin yanında Doktor Susan hala bekliyor sıcaklık değerleri ile uğraşıyordu. Şimdi bana bir iletken tel verin demesiyle Androv’un yüzü asıldı. Bedeni sana emanet etmemizi beklemiyorsun herhalde değil mi, şu an bunu görüyor olman bile olasılıksız bir şey fark edersen diyerek karşı cevap verdi. Tamam size söyleyeceğim adımları teker teker uygulayın, iletken teli bedenin kafasına sarın. Bu sırada sıcaklığın düşmemesine dikkat edin. Androv bu adamın nasıl bu kadar fazla şey bildiğini merak etmiyor değildi ama dediği şeyleri deneyebilirdi. Bedenin üstünde çok fazla deney çoktan yapılmıştı ve hepsi başarısızdı, bedenin dayanıklı olduğu da öğrenilmişti. Elektrik veriliyor diye seslenen Susan dışında oda tamamen sessizliğe bürünmüştü. Akımdan gelen ses dışında hiçbir şey yokken bir anda floresan lamba titredi. Zaten gergin olan Androv anlık bir korku ile dizinin üstüne düşeyazdı. Kendinden emin bir şekilde duran Vladimir ise cebinden bir silah ve bir fotoğraf makinesi çıkardı. Hemen koşmaya yeltenen ve sinirden deliren Androv sakın bir adım daha atma sözüyle ve silahın kendi üstüne doğru yönelmesi ile yere çivilendi. Bu sırada Doktor Susan ise işine devam ediyordu. Canlıdan gerçekten bir geri dönüş alınmıştı. Tamamen siyah olan bu canlının rengi değişmiş ve kızıllaşmaya başlamıştı. Tamamen organik maddelerden oluştuğu bilinen canlının süzgeç benzeri yapıları hareketlenmişti. Olacaklardan haberdar olan “Vladimir” fotoğraf makinesi ile gerçekten de tarihe geçecek bir fotoğraf çekti. Odadan çıkan bu kısa boylu adam birkaç saniye sonra gelen bağırışma sesleri ile kendini doğrulamıştı. Artık canlı örneklerinden birini kimin kaçırdığını biliyorlardı ama maalesef artık cezalandırılamazdı. Yabancı yaratığın asitli midesinde son nefesini verirken pişmanlık içinde bağırdı.