Doğum ve Ölüm Arası

‘’Hayata bir kere geliyoruz. Bunun gibi bir şansa sahip olduğumuz için, yaşadığımız için, var olduğumuz/ var edildiğimiz için mutlu olmalıyız, şükran duymalıyız.’’  Hayatımızın her aşamasında özellikle de hayatla ilgili pek olumlu düşünceler taşımadığımız zamanlarda bu sözleri birilerinden mutlaka duymuşuzdur. Peki gerçekten mutlu olmamız gereken şey var olmamız mı? Ya da var olmamız bizi mutlu etmeye yeter mi? Bize yaşama konusunda bir seçim hakkı sunulmadığına ve isteyerek doğmadığımıza göre varoluş gerçekten bir şans ya da fırsat olarak değerlendirilebilir mi?

Ölüm… Ne korkunç bir sonsuzluk. Baştan sona bir bilinmezlik. Yaşamın içinde olan şeylerin aksine gerçekten deneyimlemeden anlayabileceğimiz, bilebileceğimiz bir kavram değil. Gerçekten deneyimlemişlerin de ağzı bu konuda gayet sıkı.  Kendi başımıza ne zaman geleceğini bilmediğimiz bu durum bir yakınımızın başına geldiği zaman bizi hıçkırık ve gözyaşlarına boğan bir ciddi bir mesele bu ölüm. Oysa ölümün ne iyisi olur ne kötüsü. Gerçekten gözyaşlarımız ölümün sevdiklerimize zarar verdiği düşüncesinden mi akar? Onun bedenini, varlığını, yaşamını, yaptıklarını çaldığı düşüncesinden mi? Belki de bizi asıl üzen ne olursa olsun bir daha aynı boyutta, aynı bedende, aynı kişilerle, aynı şeyleri deneyimleyemeyeceği gerçeği. Bizimle olamayacağı korkusu. Ya da sadece olasılıklar. Ucu açık, tahmin edilemeyen, sonuca götürmeyen olasılıklar silsilesi. Her ne olursa olsun, tadılacak olan bu gerçek de aslında seçme şansımızın olmadığı yaşamımızın seçme şansımız olmayan sonu.

Doğmak ve ölmek… Hikâyenin başı ve sonu. Seçim yapmadan geldiğim yerden seçim yapmadan ayrılıyoruz. Ve sadece bu ikisi arasında gerçekleşen gelişme bölümünde seçim yapabiliyoruz. İşte asıl kısım. Yaşamak! Kararlar verebilmek ve seçimler yapmak, akan suya yön verebilmek yaşam. Belki suyun akmasına biz karar vermiyoruz ve suyun ne zaman kuruyacağını da kestiremiyoruz. Ama suyun nereye akacağını biz belirliyoruz. Ve bunu her gün durmadan yapıyoruz. Küçük tercihlerden büyük kararlara kadar her zaman yol ayrımlarında bitiveriyoruz. Ve kendimize bir yol seçiyoruz. Yolda karşımıza ne çıkarsa çıksın o yol, seçilebilecek en güzel yol oluyor. Çünkü o yola gönül veren, o yolda yürümeye karar vermiş kişiler biz oluyoruz. Bu bakımdan da her ne kadar kararlarımız bizim yaşamımızı etkilese de biz de bir şekilde kararlarımızın doğruluğunu ve güzelliğini belirlemiş oluyoruz.

Seçtiğimiz yollar kadar seçmediklerimizi de benimsemiş ve kabullenmiş oluyoruz bir bakıma. Nasıl verdiğimiz kararlar bizi biz yapıyorsa, vermediklerimiz de bir o kadar etkili oluyor kimliğimizde. Olduğumuz şeyler kadar olmadıklarımız hatta olamadıklarımız; hayallerimiz, ideallerimiz, umutlarımız ve başardıklarımız kadar hatalarımız, hayal kırıklıklarımız, yeniden denemelerimiz ve başaramadıklarımız da bizim parçamız. Var olmamız ya da yok olmamız önemli değil, asıl önemli olan kim olduğumuz, neyi seçip neyi seçmediğimiz. Akan suyun yönünü ne kadar değiştirdiğimiz…

”İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”

Fernando Pessoa

Türkiye'de düşünme ve felsefe - Evrensel

(Visited 105 times, 1 visits today)