DOĞUM GÜNÜ SAVAŞI

Babamın “Gidiyoruz” demesiyle adeta yıkıldım. Telefonda sesi o kadar mutlu geliyordu ki benim de aynı derecede mutlu olacağımı zannetmiş olmalı. Heyecanla anlatmaya başladı. Yeni aldığı iş sebebiyle artık buradan gidiyorduk, hem de çok uzağa. Ankara’dan İzmir’e taşınmamız gerektiğini, orayı da en az burası kadar seveceğimi, yeni arkadaşlarım ve okulum olacağını söyledi ama ben zaten burada her şeye sahiptim ve yeni bir başlangıç yapmak için kendimi hazır hissetmiyordum.

Annem ve babamın heyecanına ortak olmaya çalışıyordum ama numaradan sevincim belli oluyor diye düşünmeden edemiyordum. Ve o gün gelip de yola çıktığımızda, her şeyin ne kadar gerçek olduğunu ve burada yaşamanın artık sadece bir hayal olacağını anladım.

Gittiğimiz yeri hiç bilmiyordum ve biraz heyecanlıydım. Çünkü yeni bir hayata başlıyordum ve nasıl alışacağımı bilmiyordum. Yeni mahallemize geldiğimizde, sokakların ne kadar dar olduğunu fark ettim. Evler iç içeydi. Zaten daralmış olan içim, iyice sıkışmıştı. Evin önüne geldiğimizde, küçük bir bahçesi ve küçük bir evi olan bir yer gördüm; adeta dedemin eski evi gibiydi. Biraz mahalleyi keşfetmek için annemden izin alıp dışarı çıktım. Tüm sokakları dolaştım ve yavaşça eve dönerken, arkamdan birinin seslendiğini fark ettim. Hızla arkamı döndüğüm anda kafama çarpan bir top yüzünden yere düştüm.

Nereden bilebilirdim ki onun en yakın arkadaşım olacağını? İşte Emir ile böyle tanıştık. Kafama gelen top yüzünden çok üzgündü ve beni ertesi gün yapacağı doğum gününe davet etti. Onunla az vakit geçirmemize rağmen çok iyi anlaştık ve kısa sürede yakın arkadaş olduk. O gece Emir’e ne hediye alacağımı düşünerek uyuyamadım çünkü ondan başka kimseyi tanımıyordum.

Doğum günü sabahı gelmişti. Heyecanlıydım ama biraz da stresliydim. Giyindim, hazırlandım ve Emir’lerin kapısına gittim. Kapıyı çaldım, annesi açtı. Merhabalaştık ve içeri girdim. İçeride ses o kadar yüksekti ki kendimi bile duyamıyordum. Birden yanımda beliren Emir, büyük bir gülümsemeyle “Hoş geldin” dedi. Orada on-on iki kişi vardı ve kimseyi tanımıyordum. Oyunlar oynuyorlardı ama ben utangaç olduğum için katılamadım, sadece oturup bekledim. Bir süre sonra yanıma bir çocuk gelip oturdu ve bana yeni mi olduğumu, nereden geldiğimi sordu. Mutlu olmuştum, çünkü artık bir arkadaşım daha vardı. Onun adı da Eren’di.

Tam alışıp oyuna katılmaya başlamıştım ki bazı çocuklar benimle dalga geçmeye başladı ve moralim bozuldu. Yeniden yerime oturdum. Sonunda doğum günü pastası zamanı geldi. Herkes Emir’e hediye vermişti, ben ise hiçbir şey alamamıştım ve bu beni üzmüştü. Sıra bana geldiğinde, birden geçti. Nedenini anlayamadım ve doğum günü bitince Emir’e sordum: “Neden beni geçtin?” O da gülümseyerek, “Sen daha yenisin, senden bir beklentim yok. Gelmen benim için yeterli,” dedi. O günden sonra ben, Emir ve Eren ayrılmaz bir üçlü olduk.

(Visited 9 times, 1 visits today)