Bir zamanlar annesi, babası, babaannesi, kardeşi ve dedesi ile yaşayan Can adında bir çocuk varmış. Can’ı arkadaşları, öğretmenleri, ailesi ve çevresi çok severmiş. Bunun nedeni Can’ın hiç yalan söylememesiymiş. Bazı zamanlar bu yüzden başına işler açılsa bile Can bu alışkanlığından hiç vazgeçmemiş.
Bir gün uyanmış, kardeşi de uyanıkmış, salona gitmiş ama giderken ayağı annesinin en sevdiği vazonun durduğu masaya çarpmış, vazo yere düşmüş. Ses ile annesi uyanmış ve salona gelmiş. “Kim yaptı?” demiş sinirli bakışlar eşliğinde. Can da “Ben yaptım” demiş. Annesi çok kızmış, 1 hafta boyunca arkadaşlarıyla konuşmasını yasaklamış. Bu olaydan sonra okula gitmiş.
Okulda tahtada sınıfın son kalan tebeşiriyle resim çiziyormuş. Boyamak için biraz bastırmış ama bastırmasıyla tebeşir parçalara ayrılmış. Öğretmenine ne diyecekti şimdi? Öğretmeni de ona çok kızmış. Derslerine girmiş ve öğlen arası gelmiş. Yemekte sıra beklerken yanlışlıkla da olsa dirseği tepsiye çarpmış. Yemekhane görevlisi kimin yaptığını sorunca o da söylemiş, yine azar yemiş.
En sonunda okuldan çıkarken arkadaşları ile konuşurken bir kulübe görmüşler. Can kulübeye yaklaşmış ve incelemeye başlamış. Bir vidaya dokunmuş ve vidanın tuttuğu tahta parça yere düşmüş. İnşaat işçileri de ona kızmış.
En sonunda eve gelmiş. Annesi sormuş, “Arkadaşlarınla konuştun mu bakalım?” Can cevap vermiş, “Evet” halbuki annesi arkadaşlarıyla konuşmasını sabah yasaklamıştı. Can yine ona kızıldığı için üzülmüş. Ve bu günü de böylece bitmiş.