Ilık bahar yağmurları, çimen ve toprak kokusu, baharda yeşeren mor çiçekli dallar, dalından koparılan iri sarı ayvalar, kan kırmızı elmalar, al al yarılmış narlar, en sarıdan en kızıla kadar sonbaharın bütün renklerini görmek, havayı hissetmek, bulutu gözlemek, yağmuru izlemek, rüzgarı dinlemek elbette her insan için bir özlemdir. Doğa bütün cömertliğini her yerde insana aynı bollukta sunmuyor. Hissemizi dilediğimizce alabilmek için doğanın içinde ve ona yakın olmalıyız. Eğer öyle değilsek diğer bir seçenek olarak bolca araç trafiği, kayıp zamanlar, kalabalık yalnızlıklar, egzoz ve dumanla kirlenmiş hava, çöp ve is kokusu da bir tercih imkanı olarak ortada durmaktadır. Metropollerde, uzaklaştığımız doğal yaşamın yerini kalabalık olmanın sunduğu kent yaşamının imkanları ile takas etmiş bulunuyoruz. Öyle değil mi? Elimizdeki hazine değerindeki doğayı teslim ettikten sonra, yerine sinema salonlarına girebilme, alışveriş merkezlerinde dolaşma, alışveriş yapabilme, eğlence yerlerinde eğlenme gibi imkanlar bize sunuluyor. Bunlar arasında tercih yapmamız isteniyor. Ama çoğumuz tercihimizi çoktan yapmış ve doğayı terk etmiş, apartmanlara, kalabalık sitelere, işlek caddelere yerleşmiş durumdayız. Bu tercihi yaparken sanırım oldukça yanılmışız. Oysa bütün bu imkanların hemen hepsinden ayda yılda bir faydalanıyoruz, rahatlıkla zaman zaman kente gelip kullanabileceğimiz metropol imkanları için sürekli kentte beklemek hiç mantıklı değil. Toprağa dokunmak, hayvanları beslemek, bahçe sulamak belki de hepimize daha iyi gelebilirdi. Bu durum bence çoğumuzun düştüğü büyük bir yanılgı. Elbette tercihlerimizi halen gözden geçirebiliriz.
Doğa ve Metropollerde Yaşam
(Visited 13 times, 1 visits today)