Çevremize baktığımızda milyonlarca farklı türde canlı ile karşılaşırız. Hepsinin kendine ve doğaya bağlı olarak şekillenmiş benliklerinin arkasında tahmin edemeyeceğimiz yüzlerce özellik yatar. Var olan özelliklerin birleşimiyle ortaya sıra dışı bir varlık çıkar. İnsan ırkı bu sıra dışı varlıklardan en kompleksi olarak bilinmesiyle birlikte kendi evrenini kendisi oluşturmaya başlamıştır.
Evreni kendi çevresinde şekillendirmeye alışmış olan insanoğlu, süregelen yıllar boyunca diğer canlılarla sürekli bir etkileşim içine girmiştir. Bu etkileşim sonucunda insanoğlu doğayı, doğada var olan canlıları da yaşadıkları alanlara uygun olarak şekillendirmeyi seçmiştir. Fakat, evreni kendi isteği çerçevesinde düzenlemek isteyen insanoğlu, en önemli faktör olan doğanın canlıları gözeterek kurduğu düzeni yok saymıştır.
Evren üzerinde bulunan tüm canlılar bir denge üzerine kurulmuş olan doğanın parçasıdır. Doğa ile insan arasında kurulmuş olan bu güçlü bağ, yıllar boyunca insan ırkı tarafından baltalanmıştır. Bu baltalamanın en büyük örneği olan avcılık sporu, adından da anlaşılabileceği üzere bir spor dalı haline gelmiştir. Bir canlının yaşamını kendi isteği ve arzusu için bitiren bir insan ırkına güven duygusundan bahsedilmeli midir gerçekten?
Doğa, evren ve insan üzerinde bütünleşmiş olan güven ve koruma iç güdüsü yıllar geçtikçe yok olmakla beraber tamamen negatif yönde etkisini göstermektedir. Çizdiğimiz resme bir adım geri gidip baktığımız zaman korkarak kenara çekilmiş bir doğa ve zalimce onu katleden bir insanoğlu gözümüze çarpar, canlıların yaşamlarını bitirmeyi bir spor olarak gören bir insanoğlu.
Eski zamanlardan beri insan kanına aşılanmış olan avcılık, başlarda sadece besin ihtiyacı karşılamak amacıyla gerçekleştirilse de günümüzde besin ihtiyacının yanı sıra nesli tükenen canlılar üzerine harekete geçilmiştir. İnsanın istekleri doğrultusunda şekillenmeye direnmeyen evren, nesli tükenen hayvan sayısı ve besin ihtiyacı dışında avlanan canlılarla birlikte artık sessiz kalmayı bırakmıştır.
Etrafımıza dönüp baktığımız zaman, yemyeşil ormanların ortasından geçen yollarla, balta yüzü görmemiş ormanların ortalarındaki binlerce evle karşılaşırız. Eski zamanlarda insanlar için sıradan ve doğru olmayan bu durumun artmasıyla birlikte, doğayı katletmek sıradanlaştırılmıştır. Etrafına bakan insanoğlu kendisine ters gelen herhangi bir olgu ile karşılaşmaz, karşılaşamaz çünkü içindeki yansıması olan doğayı kendi elleriyle katletmiştir. Benliğinin diğer yarısını oluşturan doğayı, yaşamak için gerekli olan ihitiyaçlarının yanı sıra kendisin
i tatmin etmek için kullanmış ve kullanmaya devam etmektedir.
Dünya üzerinde devam eden avcılığın bir spor olarak görülmeye başlanması, doğanın ve canlıların çektiği acılarının yardım çığlıklarıdır aslında. Evreni bu denli büyük değişimlere sokmanın ardından, bir de doğayı ve içinde yaşayan doğanın bir bütünü olan canlıları katletmenin spor haline geldiği bu dönemde, insanoğluna güvenmek ve bir bağ kurmak ne kadar mantıklıdır gerçekten? Charles Darwin’in de dediği gibi “İnsan yalnızca kendi çıkarı için seçerken, doğa yalnızca canlının yararını gözeterek seçer.”