Dalia, çamaşırları yıkmak için avludaki, kenarları eskimiş ve ucuz deterjandan rengi solmuş leğeni alıp kirlileri içine atmaya başladı. Sabun az kalmıştı ve idareli kullanmak gerekiyordu. Küçük bir parçasını koparıp eliyle un ufak ettikten sonra leğenin içine gelişi güzel serpti. Ateşten, kaynar suyu aldı ve çamaşırların üzerine döktü. Sabun ve sıcak su birleşince köpükler kıyafetlerin arasına yayıldı, etrafı sabundan gelen limon kokusu sardı. Çamaşırları yıkadıktan sonra seyrek akan derede duruladı ve avludaki paslanmış çelik iplere astı. Eli uzun süre suya temas ettiğinden buruş buruş olmuştu. Tozdan sararmış, kenarları dantel işlemeli, deniz mavisi havluyla elini kuruladıktan sonra kir pas içinde kalmış sepetini sırtına geçirdiği gibi kömürlüğün yolunu tuttu.
Herkes çoktan işinin başına koyulmuş sepet sepet kömür taşıyordu. Havada toz duman iç içeydi. Dalia, kız kardeşini o kargaşanın içinde zar zor bulduktan sonra birlikte sepetlere kömür doldurmaya başladılar. Tıka basa dolduktan sonra depoya doğru hızla yol aldılar. Ne kadar yavaş giderlerse o kadar eziyet dolu bir yolculuk olurdu bu yol. Kömürler ağırlaştıkça ağırlaşır, is gözlerini yakmaya başlar ve yorgunluk halsiz bedenlerini esir almaya başlardı. Daha da hızlanarak devam ettiler. Sepetleri teslim ettikten sonra hava ağarmaya başlayınca eve geldiler.
Dalia’nın kardeşi Aysha, eve geldiği gibi yarısı kullanılmış mumu yakıp o gün verilen ödevinin başına geçti. Dalia ise mısır ve sütten lapa bir yemek hazırladı ve ortalığı toparladı. Onların hayatı bu kadardı. Her gün aynı geçer; Aysha okula Dalia işe giderdi, akşam birlikte yemek yedikten sonra yatarlardı. Anne ve babaları talihsiz bir iş kazası yüzünden can vermişlerdi. Kimseleri kalmamıştı onlar gidince, ne akrabaları vardı ne de dost diyebilecekleri birsi. Tek başlarına bu acılı hayata sımsıkı tutunmak zorunda kalmışlardı. Aysha doktor olmak istiyordu, gece gündüz bunun için çalışıyordu. Dalia ise Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak ve yeni yerler keşfetmek istiyordu. İkisinin bu amansız yolculuğu hiç beklemedikleri gibi sonlanacaktı.
İlkbaharın sonlarına doğru bulutlar kaybolmuş, yağmurlar kesilmiş, herkesin korktuğu o kuraklık başlamıştı. Tarlalar kurumuş, dereden su akmaz olmuştu. Kuraklık başlayınca yürekler katılaşır, bir gram mısır için kavga çıkardı. Dalia, her yıl ekinleri dikkatlice kilerdeki ahşap zeminin altına saklardı ki kimse bulamasın. Fakat o gün onu gizlice izleyen biri vardı. Bu gizemli kişi ev ahalisinin uyumasını bekledi ve sabahın ilk ışıklarında saklı ekinleri çaldı. Aysha, uyandığında kahvaltı hazırlamak için kilere gittiğinde ekinleri bulamayınca hüngür hüngür ağlamaya başladı. Dalia onu sakinleştiremiyordu, çünkü o da biliyordu ki başka yiyecekleri kalmamıştı ve kimsenin onlara ayırabileceği yeterli besini yoktu. Böyle giderse kışı geçiremeyeceklerdi. İkisinin de çalışması gerekiyordu.
Aysha okulu bırakmak zorunda kalmıştı, ablasının kazandığı para onları doyurmaya yetmiyordu. Dalia ise bir işe daha girmişti; sabah erkenden tarlada çalışmaya gidiyordu, akşam vakitlerinde ise sepet sepet kömür topluyordu. Bu düzen onları belirli bir süre idare etti. Yemekleri az çok yetiyordu ve evlerini henüz kaybetmemişlerdi.
Bir gün Aysha işteyken amansız bir kaza oldu, madenin girişinde sepetini doldururken üzerine bastığı zemin çöktü. O da olmak üzere otuz kişi hayatını kaybetti. Bu olay, ablasını büyük bir hüzne boğdu. Bir tek kız kardeşi varken artık o da yoktu. Şu hayatta güvenebilecek, sevebilecek kimsesi kalmamıştı. Yapayalnızdı; sabah günaydın diyecek, akşam birlikte onunla yemeği hazırlayacak, hayallerini gece mum ışığında tekrar tekrar paylaşacak, gülüp eğlenecek kimsesi kalmamıştı. Hayatının yarısı kaybolmuştu sanki birden. Hiçbir şey artık tam değildi, diğer yarısı gitmişti. Sonsuza dek…
Dalia kardeşinin hayalini yaşatmaya karar verdi. Bu kararı verebilmek onun üç ayına mal olmuştu. Üç ayın sonunda anca toparlanabilmiş, henüz kendine gelebilmişti. Yaşı epey ilerlemiş olsa da bu, Dalia’yı durdurmayacaktı. İşten kalan vaktiyle kardeşinin geride bıraktığı kitaplara çalışmaya başladı. Dört yılın sonunda zar zor sınava hazır hale gelebildi. Kenarda biriktirdiği parasıyla sınava girdi.
Sınavdan çıktıktan sonra eve geldiği gibi ağlamaya başladı. Dört yılın sonunda nihayet Aysha’nın hayalini gerçekleştirebilecekti. Onca yıl boşuna gitmemişti. Onca emek boşuna gitmemişti. Artık hayatta bir amacı vardı: insanlara yardım etmek ve kardeşini bir gün bile olsa unutmamak.
Sınav sonuçları açıklandığında otobüse binip bütün anılarının olduğu köyünden ayrıldı. O anılar sevgi, mutluluk, hüzün ve acı doluydu. Artık yenilerinin zamanı gelmişti. Artık eskiyi geride bırakmanın zamanı gelmişti. Dalia geçmişte takılı kalmadan hayatını sürdürecekti. Bütün o acıları kalbinin derinliklerine gömdü. Bir tek Aysha vardı hüzünlü kalbinde. Sonsuza dek yaşatacağı küçücük kız kardeşi…