Babamın son aldığı oyunlar o kadar heyecan vericiydi ki oyun zamanımın neredeyse tamamını bu oyunlara ayırıyordum. Yine ödevlerimi bitirip köpekbalığı oyununu oynamak için tabletimi açtım. Oyunun en heyecanlı kısmında tabletten çok parlak bir ışık saçıldı etrafa ve ışığın etkisi azaldığında oyunun içinde buldum kendimi. Oradaki bir ses bana gösterilen köpekbalıklarından birini seçmemi söyledi. Ben de tabiki Megaladon köpekbalığını seçtim. Çünkü Megaladon dünyanın en büyük ve güçlü köpekbalığıydı. Sonra bir anda Megaladon’un kendim olduğunu fark ettim ve kendimi okyanusta buldum. O sırada duyduğum silah sesleri ile irkildim. Bir korsan gemisinin daha küçük bir başka gemiye ateş açtığını gördüm. Küçük gemide çocuklar da vardı ve korkmuşlardı. Bunun üzerine korsan gemisine saldırdım ve paramparça ettim. Neyse ki insanlar teknelere binip kaçtıkları için zarar görmediler. Masumların olduğu küçük gemiyi ise güvenli bir yere doğru sürükledim ve ben de iyi olup olmadıklarını kontrol etmek için yanlarına yüzdüm. Karaya yaklaşınca bir anda tekrar insana dönüştüm. Ancak bu arada küçük gemiden kurtulanlardan birisi çocuğunu bulamıyordu. Tam o sırada kıyıya yakın bir kayalığın üzerinde çocuğu gördüm. Hemen suya daldım ve suyun altında nefes alabildiğim için hızlıca çocuğun yanına vardım ve onu alıp annesine teslim ettim. Bu sırada çok parlak bir ışık gözümü aldı ve ışığın etkisi geçtiğinde ben odamda elimde tablet ile oturuyordum. Evet inanılmaz bir şekilde oyunun içine girerek digital seyahat etmiştim ve oyunun süresi bittiği için gerçeğe geri dönmüştüm.