Ben Alois,aristokrat bir kanişim. Bourbon hanedanın monarşisinin zayıflayıp demokrasi kıvılcımlarının yükselmeye başladığı bu dönemde Maximillien Robespierre’in elinden sadece bir kavunla kurtulmayı başardım.Sene 1789…Yedi yıl savaşlarında İngilizlere yenilmiş olsak da biz gayet mutluyduk ama sadece biz mutluyduk.Tüm gün boyunca o süslü sarayda balolar,danslar vb. birçok eğlencemiz vardı.Bu partilerin en sevdiğimiz kısmı ise kraliçemiz Marie Antoinette’in özel yaptırdığı bol kremalı ve meyveli pastaları yemekti.
Biz bütün bu zenginliğin içinde yüzerken kafamıza sevgi buklelerimizi geçirip fakir Paris halkının açlık feryadına kulaklarımızı kapatıyorduk.Bazen sarayıma dönerken şuna benzer konuşmalara şahit oluyordum:”Azcık ekmeğin var mı ?” Hayır aşırı derecede fakirim.” ve bazen sokaklarda insan cesetlerine denk geliyordum ve bu durum beni endişelendiriyordu.Çünkü halk açtı,ekonomi berbattı ve biz fütursuzca harcamalar yapıyorduk.Ben aramızdan bazı kişilerin bize karşı ihanet içinde olduğunu düşünüyordum özellikle saray elçisi Maximille’in halkı galeyana getirme çabasında olduğunu düşünmekteydim ama bu olayları çok irdelemedim ta ki o güne kadar. Marie, eşinin şerefine büyük bir davet vermişti ve bu davette her zamankinden farklı olarak kat kat bir sürü pasta vardı.Kraliçe pastalarını afiyetle yerken ona halkın bu sefil durumunu anlattım. Bana gayet neşeli bir tavırla ”mevii” yani ”o zaman pasta yesinler” dedi. Bu lafının üstünden 10 dakika geçmişti ki ana salona bir tuğla atıldı ve herkes elindeki çatalıyla dona kaldı.Bu sırada hepimiz mutfağa kaçtık ama bizi bulmaları uzun sürmedi ve birisi ”Aristokratları yakalayın” dedi.Hepimizi yakalayarak tahta bir kafese kapattılar.Bizi Concerdo meydanına götürdüler.İlk önce Maximillien’in şu sözlerini duydum:”Kraliçe ve onun aristokrat yandaşları aç gözlülüklerinin cezasını çekecek, onları birer köpek gibi geberteceğiz.” İlk benimle başlayacağını söyledi. Giyotin platformuna çıktım ve cellat benim kafamı giyotine yerleştirdi ve o zaman her şeyin benim için tükendiğini anladım.
Ama benim diğer aristokratlardan farkım şuydu: Ben gayet akıllı ve her zaman planı olan bir köpektim. Bu kriz anında bile. Yolda giderken sezdiğim bazı ayrıntılar vardı. Bunlardan ilki, yolda belirli aralıklarla koyulmuş lağım kapaklarıydı. Tam giyotin platformunun altında bir tane daha olmalıydı durduğum yerdeki gevşek tahtayı fark ettim. Güneşin doğduğu sırada celladın gözleri kamaşacaktı ve benim arkamda bir kavun sepeti vardı, o kavunu ayaklarımla kavradım tam kafam gövdemden ayrılacakken yerime kavunu koydum ve bu planım hayatımı kurtardı. Kaçarken Maximillien’e ”enayi” diye bağırdım İspanya’ ya güvenli bir şekilde geçtim ve Fransız aristokrasinin yaşamayı başarmış tek temsilcisi oldum.