Dışarıdan bana baktıklarında herkes aynı şeyleri mi görür ya da herkes benim hakkımda aynı düşünceye mi sahiptir ya da onlar da benim hissetiklerimi mi hisseder kim bilir belki herkesin içinde aynıyımdır ben.
Ankara’yım ben ,yağmurlu günlerde insanların sokaklarımda , caddelerimde gezen ayak seslerini duyarım. Herkes bi telaşlı gibidir benim gözümde , herkes bir yere yetişmeye çalışır.
Metrodaki insanları izlerim gün boyu. O kadar farklı ki hepsi, çok fazla sıkıntıdan dolayı başını kaldıramyan insanları göreceğin gibi mutluluktan içi içine sığmayan insanları bile görürsün. İnsanların yüzüne dikkatlice bakarsanız her türlü duygu ve deneyimleri yaşamış bir Ankara görürsünüz.
Kış günlerinde koskocaman bir karanlığa uyanırsınız , o anda bastırdığınız tüm duygular , düşünceler ve hisler istemsizce ortaya çıkar. Derdinizi Ankara’ya anlatmak isterseniz her zaman sizin yanınızdadır bazen hissetiremese bile. Elinize kahvenizi ve kitabınızı almanız yeterlidir Ankara’yla baş başa kalmak için. Ufak bir köşe başında durup yavaşça o soğuk ve içinizi ürperten havasını içimize çekmek bile bu şehirin içinde ne kadar zıtlık barındırdığını anlamamıza yardımcı olur.
Hep derler ya : Nerde o eski misafirperverlik ? Bunun cevabı Ankara’da hala saklıdır. Sokakta cebinde üç kuruş parası olmayan simitçi bile size yardıma koşarken daha bu insanlar ne isteyebilir ki. Sokakları, caddeleri ve o kocaman gökyüzü bizi kucaklarken bize de sadece onun derdini dinlemek düşer. Derdini pek belli etmeyi sevmez Ankara. Güneş her zamanki gibi mükemmel caddelere vururken bizde hissederiz gerçekten güneşin bizim içimizi ısıtmak için doğduğunu fakat bazen içinde karmaşalar yaşar anlatamaz derdini o zaman görebilceğimiz tek şey Ankara’nın durmadan akan gözyaşları ve bizi nasıl acımasızca ıslattığıdır.
Dinlemekten , gezmekten görmekten geçer çoğu şey biz ne kadar dinlersek sokaklarını,müziğini , kuşlarını o kadar iyi duyarız Ankara’yı. Gezmek farklı bir iştir Ankara için çünkü herkes o sokakları , meydanları ve parkları gözlem yaparak gezmeli anlamaya çalışmalıdır. Bankta oturup güvercinleri besleyen bir teyzeyle konuşup onu mutlu etmek. Ailesinin alıcak durumu olmadığıiçin gidipbir çocuğun dileğini gerçekleştirmek ya da en basitinden marketten dönen bir amcanın poşetlerini taşımak bile bizim ona olan sevgimizi gösterir.
En önemlisi de şu ki kabul etmek istesek de istemesek de Ankara insanının hepsi iyi kalpli yardım sever ve düşünceli değildir. Tarihi yapılarımızı ya da genel olarak tüm şehri kirletmek için uğraşırlar. Son zamanlarda Ankara bu yüzden dertlenir. Çünkü sabah güneşinin o renklerini görüp sıcaklığını hissedicek bedenler , Anıtkabir’e baktığında gözyaşlarını tutamayacak insanlara ihtayı var . Şu kesin ki onun derdinin dermanı bize verdiklerine değer verip daima korumaktan geçer ancak o zaman belki herkesin içi daha mutlu bir Ankaraya uyanır.