Gökyüzü turuncuya bürünmüştü hava ise rüzgarlıydı rüzgâr denizi dalgalandırıyor dalgalar ise kumları ıslatıyordu işte en sevdiğim manzaraya gözlerimi açmıştım. Rüzgârın verdiği esinti saçlarımın birbirine karışmasına neden olsa da bu durumdan hiç de şikayetçi değildim. Balkonun camını yarı açık bırakarak odama hırkamı almak için döndüm. Balkona geri döndüğümde rüzgâr daha da şiddetlenmişti en iyi kararın odama geri dönmek olduğunu düşündüm. Balkonun camını kapatıp merdivenlerden çıkmaya başladım yolun başına geldiğimde annemin beni kapının önünde beni beklediğini fark ettim. Bu durum çime kötü bir his düşmesine neden oldu kalbim her zamankinden daha da ağır geliyordu bedenime. Böyle olmamın nedeni ise annemin sadece beni bekliyor olduğu değil aynı zamanda içi çıkacakmışçasına ağlıyor oluşundandı. Kim annesinin gözünden düşen bir damlaya dahi dayanabilirdi ki.
Yanına gittiğimde dediği kelimeleri duyamayacağım kadar sessiz konuşuyordu. Dayanamayıp sanki kızarmışçasına ne diyorsun diye seslice söyledim. Ne kadar pişman olduğumu tahmin bile edemezsiniz bunun üstüne annem sesini biraz daha arttırdı böylelikle ne demek istediği anlaşılır hale geldi. Duyduklarım içimde birçok duygunun alevlenmesine neden oldu. Ağlamaya başladım nasıl olmuştu da annemin ne kadar acı çektiğini görmem bu kadar uzun sürmüştü. Ambulansa haber vermek için telefonu aldıysam da bir türlü numarayı hatırlayamadım ne kadar işe yaramaz olduğumu düşünürken durmak bilmediğini de idrak etmek zorundaydım. Annem nefes nefese numarayı fısıldadı ambulansa haber vermem nerdeyse on beş dakikamı almıştı. Ambulansı gelişiyle hastaneye vardık annemin en sevdiği bembeyaz tavşanlı pijaması artık kıpkırmızıydı. Midem hiç olmadığı kadar bulanıyordu kusacağımdan korkarak koridorun sonuna doğru yürümeye başladığım her yer kapkaranlıktı yanıp sönen ışıklar ise midemi daha da çok bulandırıyordu en sonunda dayanamayıp kustum.
Gözümü açtığımda yanımda beyaz saçlı bunamış bir kadının bana baktığını fark ettim. Sadece bakmakla da kalmayıp bilmediğim bir dilde konuşarak bana büyü yapabileceğini düşündüğümden koşarak odayı terk ettim. Soluk soluğa kaldığımdan diz kapaklarımın üstüne kapaklanıverdim. Doktorlardan birinin yardımıyla ayağa kaktım diz kapaklarım yırtılmıştı annem görse ne kadar da kızardı. Böyle düşününce neden burada olduğumu hatırladım ve kendime daha da çok kızdım ne de olsa yaralanan benim annemdi nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyordum ki. Doktora annem nerede diye bağırdığımda duyduğum cevap karşısında üzüntümü saklayamadım. Annemin beni morgda beklediğini söyleyen doktorun peşinden sessizce yürümeye başladım. Dudaklarımı annemin yanağında gezdirmeye başladım belki böylelikle ısıtabilirdim onu. Hiç bırakmayacakmışçasına sarıp sarmaladım ve gözlerini uykuya daha derin dalabilmesi için yavaşça kapattım neden mi annem uyumaya bayılır da ondan.
Neredeyse kırk yıl olmuştu artık en bilinen doktorlardan biri olmuştum. Sırf daha çok anne, annem ölmesin yaşasın diye buradaydım. Hem annemin olmamı istediği yerde hem de olmak istediğim yerdeydim. Konuşmamı yapmak için alkışlar eşliğinde kürsüye çıktım. Tam konuşmaya başlayacaktım ki kalabalığın arasında onu gördüm. Gözlerimi iyice kısıp tekrar baktım annemi yıllarca uyumaya mahkûm bırakan abimdi karşımda duran.