Denize Düşen Yılana Sarılır

Yakamoz

Ay ışığı, parlak denizin mutlak aydınlığı aynalamasıyla bir başka güzeldi bugün. Belli ki bu güzellik, uçsuz bucaksız hırçın denizin büyüleyici dalgalarına aitti. Ne şiirler yazılmıştır bu güzelliğe, ne aşıklar boğulmuştur kara sevdalarının karasularında…

Gri

Kendimi bildim bileli ıssız, sükun bir kıyı kasabasının gri tozlu sokaklarında aylak gezdim. Loş dar koridorların hafif polarize ettiği gönül ürpertici lodosun tenimi yakmasına alışmıştım. Koşuyordum bu yüzden, mütemadiyen kaçıyordum geride bıraktıklarımdan. Her köşe başı bir başka yaşanmışlık, yahut da yaşanmamışlık. Belki bir evim vardı, belki de yoktu. Bildiğim tek şey; zamanında kalbimin her zerresini umut korlarıyla dolduran sıcak ay ışığının tüm nötrlüğüyle vurduğu o tekinsiz sokaklar artık “ev”im gibi hissettiriyordu.

Nötr. Ne bir tepe gibi tahmin edilebilir, ne bir çukur gibi önlenebilir, ne de okyanuslar gibi ufuk açıcı veya otodeterministik… Ne beyaz ne siyah. Seviyor, sevmiyor. Gri….

Mavi

Ve mavi… En güzel özelliği de apaçık bu. Derin sular, düşünceler, bakışlar… Zira derin olduğu için bu kadar mavidir deniz, hayat doludur. Sever kayalıklı kıyılar, kıyılıklı kayalar sevmez. Denizin diyalektiği (ikiliği) de işte burada başlar, en tehlikeli özelliği de apaçık bu. Yüzeyin ardını, derin düşüncelerin de ötesini keşfetmek nispeten kolay olsa da bu bilinmezliğe düşmek, yürek ister. Demek ki bu yüreğe sahip olanlar denizi için sevenler değil, rağmen sevenler.

(Visited 8 times, 1 visits today)